2 Aralık 2016 Cuma

Diş çürükleri kalbimizi tehdit ediyor

Hepimiz dişlerimizin inci gibi ve bembayaz olmasını isteriz; ancak bunun için belki de birçoğumuz hiçbir şekilde tedbir almayız. Evimizde genelde diş fırçası ve macununu bulundururuz; ama ya ağız kokusu hissettiğimizde ya bir buluşmaya gideceğimizde ya da evimize bir misafir geldiği zaman diş fırçalamak aklımıza gelir. Bu durum da ne yazık ki şu gerçeği hepimiz için gözler önüne seriyor: Birçoğumuz diş fırçalamayı sağlıklık bir dişe sahip olmak için değil de toplum içerisinde ağız kokusu nedeniyle yadırganmamak için yapıyoruz. Bu konu ile ilgili uzmanlar ise diş bakımının hayatımızda bir yaşam biçimi haline gelmesi gerektiğini, sabah uyandığımızda kahvaltı yapmayı, su içmeyi nasıl ki ihmal etmiyorsak diş fırçalamayı da hayatımızda bir düzene sokarak bunu düzenli hale getirmemiz gerektiğini belirtiyor.

DİŞ ÇÜRÜKLERİ SAĞLIĞIMIZI TEHDİT EDİYOR

Güzel ve sağlıklı dişlerin estetik açısından bizlere sunduğu avantajın yanısıra sağlığımız için de avantajları oluyor. Diş fırçalamayı ihmal eden, dişinde meydana gelen küçük bir çürüğü bile dikkate almayanların sağlığı da tehdit altında kalıyor. Küçük bir diş çürüğü bile romatizmaya, ülsere, böbrek rahatsızlıklarına, karaciğer sorunlarına, kalp- damar hastalıklarına sebep olabileceğini belirten diş uzmanları bu çürüğün kansere bile yol açabileceğini belirtiyor.

DİŞ İPİ KULLANMAYA ÖZEN GÖSTERİN

Sağlıklı dişlere sahip olmak isteyen herkesin sadece diş fırçalayarak bu amacına ulaşmayacağını da belirten uzmanlar, diş fırçalamanın önemli olduğunun altını çizdikten sonra diş fırçalamakla beraber, diş ipi kullanmanın, gargaraların, düzenli ve dengeli beslenmenin de diş sağlığında önemli yere sahip olduğunu belirtiyor.  Sağlıklı dişe sahip olmak için diş çürüğü sorunu yaşamamak  diş fırçalamakla beraber günde en az 1 kez diş ipi kullanılması gerektiğini belirten uzmanlar aynı zamanda beslenirken de yeterli oranda karbonhidrat, mineral, vitamin, protein gibi tam besinlerin dengeli olarak alınması gerektiğine dikkat çekiyor.

DİŞLERİMİZİN BAKIMI İÇİN BAZI PÜF NOKTALARI

Ağız kuruluğunun yaşanması durumunda şekersiz naneli sakız çiğnemenin tükürük bezlerinin çalışmasına yardımcı olacağını, havuç, elma gibi sert ve lifli besinlerin dişleri temizlerken aynı zamanda güçlendireceğini belirten diş hekimleri, ağız kokusunun giderilmesi için de gargaraya batırılmış yumuşak bir fırça yardımıyla dilin en arkasına kadar temizlik yapılabileceğinin önemine vurgu yapıyorlar. Gece yatmadan önce içilecek süt ve yenilecek biraz peynirin dişleri güçlendireceğini de belirten uzmanlar diş fırçası yanında olmayanların da tuzlu su ile ağızlarını çalkalamaları gerektiğini söylüyorlar.

BAZI BESİNLERİN DİŞLERİMİZE ETKİSİ 

Çilek ve Karbonatın Dişlere Etkisi: Çileğin kanamayı durdurucu etkisi olduğu bilinir. Bunun yanı sıra diş yüzeyindeki zorlanmaları ortadan kaldırdığını ve plak oluşumunu engellediği de belirtilmektedir. Bunları yaparken de içerisinde bulunan malik asitin etkili olduğu belirtilir. Karbonhidrat içerisinde bulunan sodyum bikarbonatın köpürmeyi sağladığı ve bunun da diş yüzeyindeki lekeleri çıkarttığı bilinmektedir.
Zeytin: Diş etlerinin güçlenmesi ve diş eti kanamalarının ortadan kalması için etkili bir yöntem olan zeytin suyu gargarasını hazırlamak da çok basittir. Tuzlu suyun içerisine koyduğunuz zeytini bir müddet suyun içerisinde beklettikten sonra bu su ile gargara yapabilirsiniz.

DİŞLERİMİZ İÇİN BAZI ÖNEMLİ BİLGİLER

Eğer çikolata, şeker, lokum gibi gıdaları çok seviyor ve bunları sık sık tüketiyorsanız bunu azaltmanız gerekiyor. Aynı zamanda bu gıdaları tükettikten sonra diş çürüğü sorunu ile ve diş sorunu ile karşılaşmamak için hem dişlerinizi fırçalamanız hem de bol su ile çalkalamanız gerekiyor. Ceviz, fındık, fıstık gibi dış kabuğu sert olan besinleri dişlerinizle kırıyorsanız artık bu alışkanlığınızı bir kenara bırakın; çünkü bunlar dişlerinize büyük zarar vermektedir. Son olarak sadece dişleriniz ağrıdığında diş hekimine gitmeyin. Dişlerinizi kontrol ettirmek için en azından 6 ayda bir diş hekimine giderek diş kontrolü yaptırın. Bu şekilde hem koruyucu hem de önleyici tedbirler almış olursunuz.

2 Kasım 2016 Çarşamba

Ayak mantarı nedir tedavisi nasıl yapılır

Nemli, karanlık ve sıcak ortamları seven mantar mikrobu, genç erkeklerde daha sık görülür. Özellikle nemli ve havasız ortamları sev en mantar mikrobu, ayak derisinde büyüyüp çoğalarak erken müdahale edilmediği taktirde tırnağa tutunmaya başlar. Hiç kokmayan ayakta bile mantar mikrobu koku yapar. Koku ile beraber zamanla kaşıntı kızarıklık, yanma, kabuklanma gibi belirtilerle can sıkan mantar mikrobu deri bütünlüğünün bozulmasına sebep olduğu için dışarıdan giren mikroplarla beraber selülit, lenfanjit gibi daha da ileri ikincil enfeksiyonlara da ortam hazırlayabilir.

MANTAR ENFEKSİYONU TEDAVİSİ

Ayak mantarı belirtilerini hissedenlerin ilk olarak yapması gereken bir dermatoloji uzmanına başvurmaktır. Deriden yapılacak olan kazıntı ile mikroskop ortamında incelendikten sonra klinik olarak tanısı konulan ayak mantarı enfeksiyonunun sınırlı olduğu durumlarda sadece krem kullanılması tavsiye edilebilir ve bu şekilde mantar enfeksiyonu ile başedilebilir. Mantar enfeksiyonu daha dirençli bir hal almışsa sadece krem kullanımı tedavi için yeterli olmayabilir ve bu durumlarda ağızdan alınan haplarla tedaviye devam edilebilir. Mantar enfeksiyonunun tırnağa tutulumu gibi bir durum oluşmuşsa tedavi süreci daha da uzayabilir, ayrıca mantar enfeksiyonuna karşı yatkınlık varsa ve buna karşı gerekli önlemler alınmazsa mantar enfeksiyonunun tekrarlama durumu da olabilir.

AYAKKABINIZI DEĞİŞEREK İŞE BAŞLAYABİLİRSİNİZ

Bazı durumlarda ayak mantarı enfeksiyonundan kurtulmak için basit önlemlerin alınması da bu can sıkıcı durumdan kurtulmak isteyenler için çare olabilir. Ayak mantarından kurtulmak için öncelikle kullanmış olduğunuz ayakkabınızı değişerek işe başlayabilirsiniz. Eğer ayakkabınız ayağınızı çık sıkıyorsa ve ayaklarınız ayakkabınızın içinde hava almıyorsa ayak mantar enfeksiyonu için uygun ortam hazırlanmış demektir. Dar ve hava almayan ayakkabının içerisinde uzun süre kalan ayaklarınız doğal olarak terleyecektir bu da mantarın mikrobunun çoğalmasına neden olacaktır. 

AYAK PARMAKLARINIZI KURU TUTUN

Ayakkabınızı değişmekle beraber ayak parmaklarınızı da serin tutmanız büyük önem taşıyor, özellikle de ayak parmaklarının aralarını serin tutmak gerekiyor. Ayak parmaklarınızın arasını serin ve kuru tutmanız ayakkabının içerisinde biraz zor olabilir bu nedenle çorabınızı giymeden önce ayak parmaklarınızın arasına kuru ve temiz peçete parçaları yerleştirebilirsiniz. 

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN MANTAR ENFEKSİYONUNDAKİ ROLÜ

Vücudunuzun bağışıklık sisteminin zayıf olması da ayak mantarı rahatsızlığını yaşamanıza sebep olabilir. Bağışıklık sistemi düşük olan vücut mantar enfeksiyonu ile başedemeyecektir. Bu nedenle düzenli beslenerek, aynı zamanda doğal gıdalara vitamin ve mineral takviyesini yaparak vücut direncinizi arttırabilirsiniz. 

EGZERSİZ YAPMAYI UNUTMAYIN

Kan dolaşımının en zor olduğu bölgelerden biri de ayaklardır. Kan dolaşımı azaldıkça mantar enfeksiyonu için uygun bir ortam yine oluşacaktır. Ayak bölgesinde kan dolaşımının hızlanması için daha fazla egzersiz yapabilirsiniz. 

SARIMSAK VE ZEYTİNYAĞI KÜRÜ İLE AYAKLARINIZA MASAJ YAPABİLİRSİNİZ

Sarımsak içerisinde bulunan ajoene bileşiği de ayak mantarına karşı etkili bir çözüm olabilir. Bir kaç diş sarımsağı zeytinyağı ile ezerek hazırladığınız karşımı en az yarım saat boyunca ayaklarınıza masaj yaparak uygulayabilirsiniz. Hazırlanan bu etkili karışımı günde iki kez tekrar ederek ayak mantarı ile savaşta doğal bir yol seçebilirsiniz. 

TIRNAK PARLATICI VE TIRNAK PARLATICI TEMİZLEYİCİLERE DİKKAT

Tırnaklarınız için kullandığınız tırnak parlatıcılar ve tırnak parlatıcı temizleyicilerden uzak durmanız ayak mantarı mikrobundan kurtulmanız için önem taşıyor. Çünkü kullandığınız parlatıcı ve temizleyiciler tırnağınızı inceltebilir bu durum da tırnaklarınızı korunaksız hale getirebilir. Eğer ayak mantarı sorununu yaşıyorsanız bu rahatsızlığınızdan kurtulana kadar tırnak parlatıcı ve tırnak temizleyicilerinden uzak kalmanız faydanıza olacaktır. 

AYAK MANTARI İLE BAŞA ÇIKMAK İÇİN SİRKE KULLANILABİLİR

Asidik bir yapıya sahip olan sirkenin de ayak mantarı üzerinde etkisi olabilir. Bu nedenle ayaklarınızı sirke ile yıkayabilirsiniz. Hassas bir cilde sahip olanlar saf sirke ile ayak yıkamak yerine yanma durumuna engel olmak için iki ölçek suya bir ölçek de sirke katarak bu karışımla ayaklarınızı yıkayabilirsiniz. 

TIRNAĞINIZIN ALINMASI GEREKİYORSA UZMANLARIN TAVSİYESİNE UYUN

Rengi sararmış aynı zamanda kalınlaşmış tırnak da sorun yaşatabilir bu nedenle doktorunuz bu tırnağı operasyonla almayı isteyebilir. Bu durumda doktorunuz tarafından ayakta bir tedavi ile tırnak alınacak bölge uyuşturularak tırnak alınarak bölgeye anti mantar ilacı sürülür. Bu operasyon sonrasında yeni tırnağın çıkması ise birkaç ay sürecektir.

MANTAR ENFEKSİYONU BULAŞICI OLABİLİR

Ayağınızda mantar yoksa bile mantar enfeksiyonu geçiren birine ait olan kıyafet, ayakkabı veya terliği giydiğiniz zaman siz de mantar enfeksiyonu geçirebilirsiniz; çünkü mantar enfeksiyonu bulaşıcı bir hastalıktır. Hayvanların da ayak mantarını taşıyarak insanlara bulaştırabileceği ihtimalini de göz ardı etmeden, ayak mantarı enfeksiyonu geçiren birine ait malzemeleri kullanmamanın da ayak mantarından korunmak için dikkat edilmesi gereken önemli bir husu olduğunu belirtelim. 

1 Kasım 2016 Salı

Saç dökülmesinin verdiği can sıkıntısından kurtulun

Saç dökülmesi denilince ilk akla gelen genelde erkekler oluyor. Bunun nedeni ise erkeklerin saçlarının kadınlara göre daha kısa olması ve dökülen saçların yerini kısa saçlarla kapatılamaması olarak gösterilebilir. Saçların dökülmesi ile ilgili sorun yaşayanlar sadece erkekler olmayıp kadınlarda da ciddi saç dökülmeleri görülebilmektedir. Bu saç dökülmeleri kadınlarda da kısmi kelliklere sebep olabilmektedir; ancak kadınlar saçlarının uzunluğunun da avantajını kullanarak bu kelliği rahatlıkla kapatabilmektedir. Kadın ve erkeklerde sık rastlanan hele ki günümüzde daha da artış gösteren saç dökülmesinin altında birçok farklı neden yatabilir. Biz bu yazımızda kadınlarda saç dökülmesinin nedenleri ve bu dökülmeleri durdurabilmek için uygulanabilecek tedavilerle ilgili detaylara değineceğiz.

KULAKTAN DUYMA TEDAVİ YÖNTEMLERİ DÖKÜLMEYİ HIZLANDIRABİLİR

Saç dökülmesinin nedenleri ile ilgili bilgi vermeden önce şuna değinmekte fayda görüyoruz. Kişilerin yaşam stilini yansıtan ve saçlarının şekli ile özgüveni zirve yapan insanlarda baş gösteren saç dökülmesi sıklaştığı taktirde ve bu dökülmeler yavaş yavaş bölgesel veya bütünsel olarak kelliğe doğru gittiği hallerde yapılacak ilk ve tek iş kesinlikle doktora başvurmaktır. Birçok kişinin yaptığı yanlışa düşerek kulaktan dolma bilgilerle hareket eden ve tavsiye olunan her bitkiyi, kremi, şampuanı kullananlar saçlarına yarardan çok zarar verebilir ve bu dökülmeyi daha da hızlandırabilirler. Bu nedenle öncelikle bir doktora başvurularak saçınızın dökülmesinin altında yatan ana nedeni bularak, uygun tedavi yöntemi ile bu can sıkıcı durumdan bir an önce kurtulabilirsiniz.

SAÇ DÖKÜLMESİNİN ALTINDA YATAN NEDENLER SAYMAKLA BİTMEZ

Saç dökülmelerini durdurabilmek için öncelikle dökülmenin altında yatan nedeni bulmak gerekir ve kadınlarda saç dökülmesinin nedenleri altında kalıtım, beslenme yetersizliği, hormonal dengesizlik, troit problemleri, Polikistik Over Senfromu, hamilelik, doğum kontrol hapları, menopoz, zehirli kimyasalları içerisinde barındıran  saç ürünleri, stres, yoğun ve stresli iş ortamları veya yaşam, hatalı bir şekilde uygulanan diyetlerle beraber aşırı kilo kayıpları, saç dökülmesine sebep olabilecek farklı hastalıklar ve sık saç şekilleri gibi bu listeyi çoğaltabileceğimiz bir çok neden olabilir.

SAÇ DÖKÜLMESİNİN NEDENİ BULUNMADAN TEDAVİ OLMAZ

Bu liste daha da uzatılabilir. Görüldüğü gibi kadınlarda saç dökülmesinin nedenleri çok farklı sebeplere bağlı olabilir. Bu yüzden dökülmenin sebebi bulunmadan ve doktor tavsiyesi almadan saç dökülmesini önlemek için uygulanan farklı yöntemler dökülmeyi durdurmak yerine dökülmeyi daha da hızlandırabilir. Eğer siz de saçınızın döküldüğüne kanaat getirdiyseniz ve bunun için bir çözüm arıyorsanız ilk iş olarak doktorun yolunu tutabilirsiniz. Doktorunuzun yapacağı tetkiklerle dökülmenin sebebi öğrenildikten sonra uygulanması gereken tedavi programını aksatmadan ve düzenli bir şekilde uygulayarak bu can sıkıcı durumdan kurtulabilirsiniz.

31 Ekim 2016 Pazartesi

Dijital uyuşturucular sağlığımızı tehdit ediyor

Teknolojik gelişmelerle beraber teknolojik ürünler kuşkusuz hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Çocuk, genç, yaşlı demeden herkes dijital dünyada bir şekilde yer alıyor. Bu durumdan soyutlanmak yetişkin bireyler çok önemli olmayabilir; ancak çocuklarımızı bu durumdan soyutlamak büyük önem taşıyor.
Oyun konsollarının, akıllı telefonların ve bilgisayarların dijital bir uyuşturucu türü olduğunu hepimiz biliyoruz. Son zamanlarda yapılan bazı beyin görüntüleme araştırmalarında, bu cihazların dürtü kontrolleri üzerinde etkili olduğu ve hayati işlevlerimizi yöneten beynin ön kabuğunu kokaine çok benzer şekilde etkilediğini ortaya koymaktadır. Teknoloji bağımlılığı bireyin kendisini iyi hissetmesini sağlayan bir sinirsel iletim molekülü olan dopaminin seviyesini cinsel birleşmede olduğu kadar yüksek bir düzeyde yükseltiyor. Bu da teknolojiye olan bağımlılığı tetikliyor. Uzmanlar yaptıkları araştırmalarda bilgisayar oyunları ve ekran teknolojilerini dijital uyuşturucular olarak nitelendirmektedir.

PSİKOLOJİK SORUNLARA NEDEN OLABİLİR 

 Yüzlerce klinik araştırma sonucunda teknolojik cihazlar, depresyonu, hırçınlığı ve kaygıyı gerçekten arttırıyor. Hatta oyun oynayan bir kişinin gerçek hayatla bağlarının kopmasına neden olan bazı psikoz benzeri durumlara dahi neden olabiliyor. Son yirmi yılda, ergenlik çağındaki 1000’den fazla kişi üzerinde yapılan özel klinik araştırmalarda, teknolojik bağımlılık nedeni ile dijital uyuşturucular ile zehirlenen bedenler için tedaviden ziyade önlemenin daha iyi olacağı vurgulanıyor. Çünkü birey gerçek bir teknoloji bağımlısı olduğu andan itibaren artık tedavi oldukça zor oluyor.

KİMYASAL UYUŞTURUCUYA RAKİP DİJİTAL UYUŞTURUCULAR

 Bazı uzmanlar, eroin vb. madde bağımlısı kişilerin kendisini bilgisayar oyunlarında kaybetmiş veya Facebook platformuna bağımlı bireylerden daha kolay tedavi olduklarını belirtmektedirler. Bir birey, artık bağımlı olabilecek sınırı geçtiğinde yapılacak tedavinin etkili olabilmesi için bireylerin ilk önce temizlenmesi gerekir. Teknoloji açısından da bilgisayarsız, tabletsiz, telefonsuz yani dijital uyuşturcular ile bağın koparıldığı bir yaşam anlamına gelmektedir. Hatta duruma göre televizyonun bile yasak olması demektir. Bu süreçte kritik zaman 4 ile 6 hafta arasıdır.

YETİŞKİNLER HEM KENDİLERİ İÇİN HEM DE ÇOCUKLARI İÇİN BAZI ÖNLEMLER ALMALI

 Dijital uyuşturucuların tehtidinde olan çocuklar için öncelikle 3, 5 veya 8 yaşındaki çocuğun ekranlara bağlanmasını önlemek atılacak olan ilk önlem adımı olarak gösterilebilir. Bilgisayar oyunları yerine Lego, tablet yerine kitaplar, TV yerine ise çeşitli aktiviteler koymak gerekmektedir. Uzmanlar, çocukların sağlıklı bir gelişim düzeyleri için sosyal etkileşimler, geliştirici fikirler ve hayal gücü gerektiren oyunlarla ve aktivitelerle desteklemesi gerektiğini belirtmektedirler. Yetişkin bireyler için de aynı şekilde zorunda olmadığı sürece teknolojik cihazlardan uzak kalmak, bunun yerine eş dost ziyareti yaparak sosyal yaşamda çevremizdeki insanlarla hem iletişim halinde olmak hem de ortak aktivitelerle zaman geçirmek dijital uyuşturucular ile bağı koparmaya faydalı olacaktır.

27 Ekim 2016 Perşembe

Miyom ve tedavi yöntemleri

 Miyom, rahimde görülen zararsız ve iyi huylu tümörlerdir. Hastalara farklı şekillerde miyom tedavisi uygulunabilmektedir. Ağız yolu ile alınan ilaç tedavisi miyom tedavisi için uygulanabilirken; aynı zamanda  rahim alınmadan ya da rahim alınarak uygulanan cerrahi operasyonlar da söz konusu olabilir. Miyomlar, vücutta pek bir belirti vermezler. Miyomlar herhangi bir belirti verene kadar tedavi edilemezler. Peki, miyom neden oluşur?

30 YAŞ SONRASI RİSK GRUBUNU OLUŞTURUR

 Genellikle 30'lu yaşlardan itibaren kadınlarda görülen miyomların nedeni kesin olmamakla beraber genetik, hormonal ve diğer faktörlerin etkili olduğu uzmanlarca belirtilmektedir. Adet dönemindeki kanamaların düzensiz olması, karında şişlik ve çok sık idrara çıkma isteği gibi bazı belirtiler görülebilmektedir. Kadınlık hormonları östrojen ve progesteron, düzgün çalışmadığında bazen miyomlara neden olabilirler. Düzensiz hormon alan rahim hücreleri zamanla miyomlara dönüşebilmektedir. Menopoz döneminde ise östrojen hormonunun vücutta bitmesi ile miyomlar küçülürler ve yok olabilirler.

MİYOMLARIN TEDAVİSİ

 Miyomlar için çok farklı tedavi yolları vardır. Miyomun bulunduğu yer, büyüklüğü, hastanın yaşı ve hastanın isteğine göre seçilen tedavi programları vardır. Hastalara enjeksiyon ile hormonal bir takım ilaçlar verilerek miyom tedavisi olsa da hastalar bu ilacı kullanmayı bıraktıklarında miyomlar tekrar ilerlemeye başlamaktadır ve çoğalabilmektedir. Bu tedavi yöntemi daha çok hastaları ameliyata hazırlama aşamasında kullanılmaktadır veya hastanın menopoza girmesi nedeniyle bir geçiş tedavisisi olarak uygulanmaktadır. Ağız yoluyla alınan çoğu doğum kontrol hapları yani anti-östrojenler, ağır kanama meydana getiren miyomları kontrol etmek için kullanılabilmektedirler. Yine de çok fazla etkili olmadığı bilinmektedir.

MİYOMLARIN OPERASYONLA ALINMASI EN İYİ YÖNTEM OLABİLİR

 En iyi miyom tedavisi yöntemi olarak miyomların operasyonla alınması ve rahmin alınmamasını amaçlayan ameliyatlardır. Bu nedenle hastanın yaşı ve doğurganlığı durumuna bakılarak rahmin kalması ile doğurganlığının devam etmesi amaçlanmaktadır. Ancak bu durumun tek olumsuz yanı ise rahmin alınmaması nedeniyle miyomların tekrar nüksetme ihtimalidir. Bir diğer önemli operasyon türü ise rahmin tamamen alınması işlemi yani histeroktomidir. Miyomların tekrarlanma ihtimalini ortadan kaldıran bu operasyonun olumsuz tarafı ise gebelik imkanının bu ameliyatla birlikte yok olmasıdır.

25 Ekim 2016 Salı

Kışın en çok görülen hastalıklar ve belirtileri

Havalar yavaş yavaş soğumaya başladı. Havaların soğuması ile beraber çevremizde hapşuranlar, elinde peçetelerle gezenler de çoğalmaya başladı. Kış ayları hastalıkları denilince genelde akla nezle ve grip gelir; ancak bademcik iltihabı ve farenjitin de kış aylarında sık görülen hastalıklar arasında ilk sıralarda yer alır.
Bulaşıcı özelliği olan ve kalabalık ortamlarda bulunanları tehdit eden bademcik iltihabı ve farenjitin hastalıkları kişinin bağışıklık sistemini güçsüzleştiriyor. Doğru teşhisle beraber arkasından yapılacak doğru tedavi sonucunda bu hastalıklar kolaylıkla bertaraf edilirken, ciddiye alınmadığı taktirde yüksek ateş, halsizlik durumları kişiyi yatağa düşürebilir.

DİNLENMEYE, DÜZENLİ UYUMAYA VE BESLENMEYE DİKKAT!

Vücudun savunma sistemine ait olan ve ağız içerisinde solunum yolunun başlangıcında yer alan tıbbi adıyla tonsil olarak telafuz edilen bademciklere bakteri ve virüsler tutunur. Normal durumda bu virüs ve bakterileri bu organ yok ederken, vücut direnci düşük olan bireylerde bademcikler bu mikropları yok edemez ve organ hastalanmaya başlar. İltihaplanan bademcik dokusunda bulunan mikroplara ait toksinler bu şekilde kana karışır. Boğaz ağrısı, ateş, halsizlik, kas ağrısı, iştahsızlık olarak ortaya çıkan belirtilere aynı zamanda bademcikte bulunan iltihaplardan yayılan kötü kokular da eklenir. Aşırı yorgun, uykusuz ve beslenmesine dikkat etmeyenler bademcik iltihaplanması durumu ile karşı karşıya kalabilir. Bademcik iltihaplanmasına maruz kalanlar ten teması ve genelde de eller yolu ile bunu başkalarına da bulaştırabilir.

BADEMCİKLER YÜZÜNDEN HASTANEDE YATABİLİRSİNİZ

Bademcik hastalığı tedavisine öncelikle vücut direncinin arttırılmasıyla başlanır. Vücut direncinin artması için de yatak istirhati ile beraber, yeterli sıvı alımı ve beslenme ön şart olarak görülür. Ateşli geçirilen hastalık durumunda ılık su ile duş almak tavsiye edilir. Bakteriyel enfeksiyon durumlarında istirhatle beraber antibiyotik tedavisi de uygulanabilir. Bazı durumlarda hastalığın seyri daha vahim olabilir. Aşırı iltihaplanma ile şişen bademcikler hava yolunu kapatabilir ve ağızdan beslenme bu durumlarda zorlaşabilir. Bu durumlarda ise hastanede yatarak, serum ve antibiyotik tedavisi yapılabilir. Vücutta savunma görevi gören bademcikler sık sık enfeksiyona maruz kalması durumunda mikroplar buraya yerleşebilir ve organ koruma özelliğini yitirebilir. Bu durumda ise vücut direnci her düştüğünde bademcik iltihaplanması yaşanabilir, aynı zamanda birçok organ da buna bağlı olarak hastalanabilir.

BADEMCİK AMELİYATINDA ALT SINIR 3 YAŞ OLARAK GÖRÜLÜR

Bademciklerde üreyen ve vücudu tehdit eden mikroplar eklemlere yayılıp eklem romatizmasına aynı zamanda böbreklere nüfuz ederek böbrek iltihaplanmasına ve en önemlisi de kalp kapakçıkları ile zarına yayılarak kalp iltihabı hastalığına sebep olabilir. Bir yıl içerisinde 5- 6 kezden daha fazla bademcik iltihaplanması geçiren hastalara genelde ameliyat tavsiye edilir; ancak 3 yaş altında olan çocuklara ise ameliyat tavsiye edilmez. Sık sık bademcik iltihabı geçirerek bademcikleri aşırı büyüyen ve bu nedenle uykuda nefes kesilmesi, uyku apnesi gibi sorunlar yaşayan 3 yaş altındaki çocuklara da ameliyat tavsiye edilebilir; ancak 3 yaş genelde bademcik ameliyatı için alt sınır olarak kabul görür.

BADEMCİKLER ALINDIĞINDA VÜCUTTA YEDEK SAVUNMA SİSTEMLERİ DEVREYE GİRER

Bademciklerin vücutta savunma görevini üstlendiğini yazımızda belirtmiştik; ancak toplumda yaygın görüş olan bademcikler alındığı taktirde vücudun savunma mekanizmasının zarar göreceği ile ilgili düşünce de yanlış bir düşüncedir. Bilimsel çalışmalar bademcik ameliyatı olanların savunma sisteminin bu ameliyata bağlı olarak ve bademcikleri aldırmaya bağlı olarak zayıflamadığını kanıtlamıştır. Ameliyat sonrasında savunma sistemine ait hormonlar hiçbir azalma olmazken, üst solunum yolunda bulunan ve Waldeyer halkası adı verilen dokular da bademcik dokusuna benze bir doku özelliğine sahiptir ve bu halkalar üst solunum yollarını daire şeklinde sarar. Aynı zamanda dil kökünde genizde de bademcik dokuları bulunmaktadır. Bademcikler alındığında genizde bulunan bademcik dokuları bademciğin görevini üstlenir ve bademcik ameliyatı ile alınan bademciklerin yokluğunu aratmaz. Bademciklerle ilgili merak edilen bir diğer soru olan bademcikler alındıktan sonra tekrar büyüyüp büyümeyeceği sorusunun yanıtı ise hayır büyümez; ancak bademcik ameliyatı ile bademciklerin tamamen alınması durumunda büyümez, parça bırakılması durumunda bademcikler tekrar büyüme yapabilir.

FARENJİT HASTALIĞI İLE BADEMCİK HASTALIĞI KARIŞTIRILABİLİR

Bademcik iltihabına göre daha hafif bir hastalık olarak gösterilen Farenjit hastalığı genelde bademcik hastalığı ile de karıştırılabilir. Üst yutak bölgesinde yer alan farenksin iltihaplanması ile ortaya çıkan farenjit hastalığı, boğazda yanma hissi, kesilme tarzında ağrılar, boğazda gıcıkla beraber takılma hissi olarak kendini gösterir. Bu belirtileri taşıyan bir çok hasta bademcik hastası olduğunu düşünerek ve bademcik ağrısı şikayeti ile doktora başvurabilir ve yanlış tarif ile yanlışlıkla bademcik ameliyatına bile maruz kalabilir. Bu durumlarda yapılacak ameliyat sonrasında hastanın şikayetleri daha da artabilir.

FARENJİT HASTALIĞININ ALTINDA BAŞKA NEDENLER YATIYOR OLABİLİR

Farenjit hastalığına maruz kalan hastalar sürekli boğazını kazıma ve temizleme hareketi yaparken; soğuk, sıcak ve baharatlı gıda tüketildiğinde rahatsızlık verici durum daha da artar. Reflü hastalığı ile beraber farenjit hastalığı da ortaya çıkabilir ve böyle durumlarda reflü hastalığı tedavi edildiğinde farenjit hastalığı da ortadan kaybolabilir. Bu durum da göz önünde bulundurularak, kronik farenjit hastalığı bulunanların mide ve yemek borusunu kontrol ettirerek, mide kapakçığında bulunabilecek bir probleme bağlı olarak ortaya çıkan reflü hastalığı tespiti yapılabilir ve bu hastalık varsa tedavi edilerek farenjit hastalığı da ortadan kaldırılabilir.

REFLÜ, ALERJİ, BURUN PROBLEMİ VE SİNÜS PROBLEMLERİ FARENJİTE DAVETİYE ÇIKARABİLİR

Alerjik bünyelerde de farenjit tablosu ortaya çıkarılarak, alerjik bünyeye bağlı olarak boğazda ve damakta kaşıntı hissi oluşabilir. Alerji tespit edilmesi durumunda tedavide öncelik alerji tedavisine verilerek farenjit hastalığı da ortadan kaldırılabilir. Bunların dışında burun ve sinüslerde problemi olanlar sürekli ağızdan solunum yaptığı durumlarda farenjite davetiye çıkarabilir. Farenjit belirtileri taşıyanlar, burun ve sinüslerini de kontrol ettirerek bu hastalığın altındaki nedeni araştırabilir. Kronik farenjit hastalığı bulunanlarda tedaviye başlanmadan önce reflü, burunda bulunan kemik eğriliği, sinüzit, alerji gibi durumlar araştırılarak bu hastalıklar tespit edildiğinde önce bu hastalıkların tedavisi ile aynı zamanda farenjit hastalığının da tedavisi yapılabilir. Farenjit hastalığı bulunan ve sigara içenler öncelikle sigarayı bırakması gerekiyor. Aynı zamanda tozlu ve hava kirliliği bol ortamlardan ve baharatlı yiyeceklerden kaçınmak gereklidir. Hastalığın tedavisinde antibiyotik tedavisi de uygulanabilir.

ELLERE DİKKAT!

Bütün bulaşıcı hastalıklarda en belirgin bulaşma yolu eller olarak gösterilirken, düzenli el yıkanması durumunda bulaşıcı hastalıklardan korunma oranının % 60- 70 oranında olduğu yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmıştır. Ellere göre düşük olsa da öksürük, balgam ve damlacık yolu ile de hastalık bulaşabilir.

6 Eylül 2016 Salı

Göz enfeksiyonu ve göz damlası kullanımı

Göz için kullanılan göz damlasındaki tehlike göz için büyük tehlike arz ediyor. Göz en hassas organlarımızdan biridir ve gözümüzle ilgili pek çok sorunla karşılaşabiliriz. Göz damlasındaki tehlike hem gözün retinasına zarar verebiliyor hem de bilinçsizce ya da komşu tavsiyesiyle kullanıldığında görme kaybına varana kadar tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor.

GÖZ ENFEKSİYONUNDA DOKTOR TAVSİYESİNE DİKKAT EDİN

Gözdeki hassasiyet kişiden kişiye de değişebiliyor. Kimi insanların gözleri ufacık bir tozdan bile etkilenebilir. Tozdan gözü günlerce akan hatta enfeksiyon kapan kişilere çok sık rastlanılır. Gözün enfeksiyon kapması durumunda doktorun tavsiye ettiği ve özellikle kortizonsuz bir göz damlası kullanmak gerekiyor. Çünkü göz damlasındaki bir diğer tehlike de damlaların içinde kullanılan kortizondur. Dolayısıyla gözle ilgili bir problemde sakın siz müdahale etmeye kalkmayın, bu çok ciddi bir konudur ve sizi körlüğe kadar götürebilir.

 KULAKTAN DOLMA BİLGİLERLE HAREKET ETMEYİN

Gözde sıkça yaşanan arpacık hastalığına karşı, pek çok kişi evde deyim yerindeyse koca karı yöntemleri ile hastalığı kendi kendine tedavi etmeye kalkar. İnsanlar evde bilmedikleri kremleri, damlaları kullanırlar. Geçmediği zaman her duyduklarını, her okuduklarını yaparlar. Arpacığın mikroptan kaynaklandığını düşünenler evde soğan pişirerek gözlerine çekerler ya da arpacığa antibiyotik olması için sarımsak sürerler ki bu yöntemler göz için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir ve tabir yerindeyse göz için sonun başlangıcı dahi olabilir.

GÖZ SAĞLIĞINA DİKKAT EDİN

Göz sağlığı için size başta önereceğimiz şey, gözünüzde bilmediğiniz bir durumla karşılaştığınızda gözünüze hiç dokunmadan, en kısa zamanda bir göz doktoruna görünerek, doktorunuzun önerdiği tedavi yöntemi ile ilerlemeniz olacak. Onun dışında göz sağlığını korumak için bilgisayar kullanırken, kitap okurken, el işi yaparken dinlendirici takmanızı öneririz. Güneşe çıkmadan önce size uygun bir güneş gözlüğü kullanmanızı ve asla güneşe çıplak gözle bakmamanızı öneririz.