2 Aralık 2016 Cuma

Diş çürükleri kalbimizi tehdit ediyor

Hepimiz dişlerimizin inci gibi ve bembayaz olmasını isteriz; ancak bunun için belki de birçoğumuz hiçbir şekilde tedbir almayız. Evimizde genelde diş fırçası ve macununu bulundururuz; ama ya ağız kokusu hissettiğimizde ya bir buluşmaya gideceğimizde ya da evimize bir misafir geldiği zaman diş fırçalamak aklımıza gelir. Bu durum da ne yazık ki şu gerçeği hepimiz için gözler önüne seriyor: Birçoğumuz diş fırçalamayı sağlıklık bir dişe sahip olmak için değil de toplum içerisinde ağız kokusu nedeniyle yadırganmamak için yapıyoruz. Bu konu ile ilgili uzmanlar ise diş bakımının hayatımızda bir yaşam biçimi haline gelmesi gerektiğini, sabah uyandığımızda kahvaltı yapmayı, su içmeyi nasıl ki ihmal etmiyorsak diş fırçalamayı da hayatımızda bir düzene sokarak bunu düzenli hale getirmemiz gerektiğini belirtiyor.

DİŞ ÇÜRÜKLERİ SAĞLIĞIMIZI TEHDİT EDİYOR

Güzel ve sağlıklı dişlerin estetik açısından bizlere sunduğu avantajın yanısıra sağlığımız için de avantajları oluyor. Diş fırçalamayı ihmal eden, dişinde meydana gelen küçük bir çürüğü bile dikkate almayanların sağlığı da tehdit altında kalıyor. Küçük bir diş çürüğü bile romatizmaya, ülsere, böbrek rahatsızlıklarına, karaciğer sorunlarına, kalp- damar hastalıklarına sebep olabileceğini belirten diş uzmanları bu çürüğün kansere bile yol açabileceğini belirtiyor.

DİŞ İPİ KULLANMAYA ÖZEN GÖSTERİN

Sağlıklı dişlere sahip olmak isteyen herkesin sadece diş fırçalayarak bu amacına ulaşmayacağını da belirten uzmanlar, diş fırçalamanın önemli olduğunun altını çizdikten sonra diş fırçalamakla beraber, diş ipi kullanmanın, gargaraların, düzenli ve dengeli beslenmenin de diş sağlığında önemli yere sahip olduğunu belirtiyor.  Sağlıklı dişe sahip olmak için diş çürüğü sorunu yaşamamak  diş fırçalamakla beraber günde en az 1 kez diş ipi kullanılması gerektiğini belirten uzmanlar aynı zamanda beslenirken de yeterli oranda karbonhidrat, mineral, vitamin, protein gibi tam besinlerin dengeli olarak alınması gerektiğine dikkat çekiyor.

DİŞLERİMİZİN BAKIMI İÇİN BAZI PÜF NOKTALARI

Ağız kuruluğunun yaşanması durumunda şekersiz naneli sakız çiğnemenin tükürük bezlerinin çalışmasına yardımcı olacağını, havuç, elma gibi sert ve lifli besinlerin dişleri temizlerken aynı zamanda güçlendireceğini belirten diş hekimleri, ağız kokusunun giderilmesi için de gargaraya batırılmış yumuşak bir fırça yardımıyla dilin en arkasına kadar temizlik yapılabileceğinin önemine vurgu yapıyorlar. Gece yatmadan önce içilecek süt ve yenilecek biraz peynirin dişleri güçlendireceğini de belirten uzmanlar diş fırçası yanında olmayanların da tuzlu su ile ağızlarını çalkalamaları gerektiğini söylüyorlar.

BAZI BESİNLERİN DİŞLERİMİZE ETKİSİ 

Çilek ve Karbonatın Dişlere Etkisi: Çileğin kanamayı durdurucu etkisi olduğu bilinir. Bunun yanı sıra diş yüzeyindeki zorlanmaları ortadan kaldırdığını ve plak oluşumunu engellediği de belirtilmektedir. Bunları yaparken de içerisinde bulunan malik asitin etkili olduğu belirtilir. Karbonhidrat içerisinde bulunan sodyum bikarbonatın köpürmeyi sağladığı ve bunun da diş yüzeyindeki lekeleri çıkarttığı bilinmektedir.
Zeytin: Diş etlerinin güçlenmesi ve diş eti kanamalarının ortadan kalması için etkili bir yöntem olan zeytin suyu gargarasını hazırlamak da çok basittir. Tuzlu suyun içerisine koyduğunuz zeytini bir müddet suyun içerisinde beklettikten sonra bu su ile gargara yapabilirsiniz.

DİŞLERİMİZ İÇİN BAZI ÖNEMLİ BİLGİLER

Eğer çikolata, şeker, lokum gibi gıdaları çok seviyor ve bunları sık sık tüketiyorsanız bunu azaltmanız gerekiyor. Aynı zamanda bu gıdaları tükettikten sonra diş çürüğü sorunu ile ve diş sorunu ile karşılaşmamak için hem dişlerinizi fırçalamanız hem de bol su ile çalkalamanız gerekiyor. Ceviz, fındık, fıstık gibi dış kabuğu sert olan besinleri dişlerinizle kırıyorsanız artık bu alışkanlığınızı bir kenara bırakın; çünkü bunlar dişlerinize büyük zarar vermektedir. Son olarak sadece dişleriniz ağrıdığında diş hekimine gitmeyin. Dişlerinizi kontrol ettirmek için en azından 6 ayda bir diş hekimine giderek diş kontrolü yaptırın. Bu şekilde hem koruyucu hem de önleyici tedbirler almış olursunuz.

2 Kasım 2016 Çarşamba

Ayak mantarı nedir tedavisi nasıl yapılır

Nemli, karanlık ve sıcak ortamları seven mantar mikrobu, genç erkeklerde daha sık görülür. Özellikle nemli ve havasız ortamları sev en mantar mikrobu, ayak derisinde büyüyüp çoğalarak erken müdahale edilmediği taktirde tırnağa tutunmaya başlar. Hiç kokmayan ayakta bile mantar mikrobu koku yapar. Koku ile beraber zamanla kaşıntı kızarıklık, yanma, kabuklanma gibi belirtilerle can sıkan mantar mikrobu deri bütünlüğünün bozulmasına sebep olduğu için dışarıdan giren mikroplarla beraber selülit, lenfanjit gibi daha da ileri ikincil enfeksiyonlara da ortam hazırlayabilir.

MANTAR ENFEKSİYONU TEDAVİSİ

Ayak mantarı belirtilerini hissedenlerin ilk olarak yapması gereken bir dermatoloji uzmanına başvurmaktır. Deriden yapılacak olan kazıntı ile mikroskop ortamında incelendikten sonra klinik olarak tanısı konulan ayak mantarı enfeksiyonunun sınırlı olduğu durumlarda sadece krem kullanılması tavsiye edilebilir ve bu şekilde mantar enfeksiyonu ile başedilebilir. Mantar enfeksiyonu daha dirençli bir hal almışsa sadece krem kullanımı tedavi için yeterli olmayabilir ve bu durumlarda ağızdan alınan haplarla tedaviye devam edilebilir. Mantar enfeksiyonunun tırnağa tutulumu gibi bir durum oluşmuşsa tedavi süreci daha da uzayabilir, ayrıca mantar enfeksiyonuna karşı yatkınlık varsa ve buna karşı gerekli önlemler alınmazsa mantar enfeksiyonunun tekrarlama durumu da olabilir.

AYAKKABINIZI DEĞİŞEREK İŞE BAŞLAYABİLİRSİNİZ

Bazı durumlarda ayak mantarı enfeksiyonundan kurtulmak için basit önlemlerin alınması da bu can sıkıcı durumdan kurtulmak isteyenler için çare olabilir. Ayak mantarından kurtulmak için öncelikle kullanmış olduğunuz ayakkabınızı değişerek işe başlayabilirsiniz. Eğer ayakkabınız ayağınızı çık sıkıyorsa ve ayaklarınız ayakkabınızın içinde hava almıyorsa ayak mantar enfeksiyonu için uygun ortam hazırlanmış demektir. Dar ve hava almayan ayakkabının içerisinde uzun süre kalan ayaklarınız doğal olarak terleyecektir bu da mantarın mikrobunun çoğalmasına neden olacaktır. 

AYAK PARMAKLARINIZI KURU TUTUN

Ayakkabınızı değişmekle beraber ayak parmaklarınızı da serin tutmanız büyük önem taşıyor, özellikle de ayak parmaklarının aralarını serin tutmak gerekiyor. Ayak parmaklarınızın arasını serin ve kuru tutmanız ayakkabının içerisinde biraz zor olabilir bu nedenle çorabınızı giymeden önce ayak parmaklarınızın arasına kuru ve temiz peçete parçaları yerleştirebilirsiniz. 

BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNİN MANTAR ENFEKSİYONUNDAKİ ROLÜ

Vücudunuzun bağışıklık sisteminin zayıf olması da ayak mantarı rahatsızlığını yaşamanıza sebep olabilir. Bağışıklık sistemi düşük olan vücut mantar enfeksiyonu ile başedemeyecektir. Bu nedenle düzenli beslenerek, aynı zamanda doğal gıdalara vitamin ve mineral takviyesini yaparak vücut direncinizi arttırabilirsiniz. 

EGZERSİZ YAPMAYI UNUTMAYIN

Kan dolaşımının en zor olduğu bölgelerden biri de ayaklardır. Kan dolaşımı azaldıkça mantar enfeksiyonu için uygun bir ortam yine oluşacaktır. Ayak bölgesinde kan dolaşımının hızlanması için daha fazla egzersiz yapabilirsiniz. 

SARIMSAK VE ZEYTİNYAĞI KÜRÜ İLE AYAKLARINIZA MASAJ YAPABİLİRSİNİZ

Sarımsak içerisinde bulunan ajoene bileşiği de ayak mantarına karşı etkili bir çözüm olabilir. Bir kaç diş sarımsağı zeytinyağı ile ezerek hazırladığınız karşımı en az yarım saat boyunca ayaklarınıza masaj yaparak uygulayabilirsiniz. Hazırlanan bu etkili karışımı günde iki kez tekrar ederek ayak mantarı ile savaşta doğal bir yol seçebilirsiniz. 

TIRNAK PARLATICI VE TIRNAK PARLATICI TEMİZLEYİCİLERE DİKKAT

Tırnaklarınız için kullandığınız tırnak parlatıcılar ve tırnak parlatıcı temizleyicilerden uzak durmanız ayak mantarı mikrobundan kurtulmanız için önem taşıyor. Çünkü kullandığınız parlatıcı ve temizleyiciler tırnağınızı inceltebilir bu durum da tırnaklarınızı korunaksız hale getirebilir. Eğer ayak mantarı sorununu yaşıyorsanız bu rahatsızlığınızdan kurtulana kadar tırnak parlatıcı ve tırnak temizleyicilerinden uzak kalmanız faydanıza olacaktır. 

AYAK MANTARI İLE BAŞA ÇIKMAK İÇİN SİRKE KULLANILABİLİR

Asidik bir yapıya sahip olan sirkenin de ayak mantarı üzerinde etkisi olabilir. Bu nedenle ayaklarınızı sirke ile yıkayabilirsiniz. Hassas bir cilde sahip olanlar saf sirke ile ayak yıkamak yerine yanma durumuna engel olmak için iki ölçek suya bir ölçek de sirke katarak bu karışımla ayaklarınızı yıkayabilirsiniz. 

TIRNAĞINIZIN ALINMASI GEREKİYORSA UZMANLARIN TAVSİYESİNE UYUN

Rengi sararmış aynı zamanda kalınlaşmış tırnak da sorun yaşatabilir bu nedenle doktorunuz bu tırnağı operasyonla almayı isteyebilir. Bu durumda doktorunuz tarafından ayakta bir tedavi ile tırnak alınacak bölge uyuşturularak tırnak alınarak bölgeye anti mantar ilacı sürülür. Bu operasyon sonrasında yeni tırnağın çıkması ise birkaç ay sürecektir.

MANTAR ENFEKSİYONU BULAŞICI OLABİLİR

Ayağınızda mantar yoksa bile mantar enfeksiyonu geçiren birine ait olan kıyafet, ayakkabı veya terliği giydiğiniz zaman siz de mantar enfeksiyonu geçirebilirsiniz; çünkü mantar enfeksiyonu bulaşıcı bir hastalıktır. Hayvanların da ayak mantarını taşıyarak insanlara bulaştırabileceği ihtimalini de göz ardı etmeden, ayak mantarı enfeksiyonu geçiren birine ait malzemeleri kullanmamanın da ayak mantarından korunmak için dikkat edilmesi gereken önemli bir husu olduğunu belirtelim. 

1 Kasım 2016 Salı

Saç dökülmesinin verdiği can sıkıntısından kurtulun

Saç dökülmesi denilince ilk akla gelen genelde erkekler oluyor. Bunun nedeni ise erkeklerin saçlarının kadınlara göre daha kısa olması ve dökülen saçların yerini kısa saçlarla kapatılamaması olarak gösterilebilir. Saçların dökülmesi ile ilgili sorun yaşayanlar sadece erkekler olmayıp kadınlarda da ciddi saç dökülmeleri görülebilmektedir. Bu saç dökülmeleri kadınlarda da kısmi kelliklere sebep olabilmektedir; ancak kadınlar saçlarının uzunluğunun da avantajını kullanarak bu kelliği rahatlıkla kapatabilmektedir. Kadın ve erkeklerde sık rastlanan hele ki günümüzde daha da artış gösteren saç dökülmesinin altında birçok farklı neden yatabilir. Biz bu yazımızda kadınlarda saç dökülmesinin nedenleri ve bu dökülmeleri durdurabilmek için uygulanabilecek tedavilerle ilgili detaylara değineceğiz.

KULAKTAN DUYMA TEDAVİ YÖNTEMLERİ DÖKÜLMEYİ HIZLANDIRABİLİR

Saç dökülmesinin nedenleri ile ilgili bilgi vermeden önce şuna değinmekte fayda görüyoruz. Kişilerin yaşam stilini yansıtan ve saçlarının şekli ile özgüveni zirve yapan insanlarda baş gösteren saç dökülmesi sıklaştığı taktirde ve bu dökülmeler yavaş yavaş bölgesel veya bütünsel olarak kelliğe doğru gittiği hallerde yapılacak ilk ve tek iş kesinlikle doktora başvurmaktır. Birçok kişinin yaptığı yanlışa düşerek kulaktan dolma bilgilerle hareket eden ve tavsiye olunan her bitkiyi, kremi, şampuanı kullananlar saçlarına yarardan çok zarar verebilir ve bu dökülmeyi daha da hızlandırabilirler. Bu nedenle öncelikle bir doktora başvurularak saçınızın dökülmesinin altında yatan ana nedeni bularak, uygun tedavi yöntemi ile bu can sıkıcı durumdan bir an önce kurtulabilirsiniz.

SAÇ DÖKÜLMESİNİN ALTINDA YATAN NEDENLER SAYMAKLA BİTMEZ

Saç dökülmelerini durdurabilmek için öncelikle dökülmenin altında yatan nedeni bulmak gerekir ve kadınlarda saç dökülmesinin nedenleri altında kalıtım, beslenme yetersizliği, hormonal dengesizlik, troit problemleri, Polikistik Over Senfromu, hamilelik, doğum kontrol hapları, menopoz, zehirli kimyasalları içerisinde barındıran  saç ürünleri, stres, yoğun ve stresli iş ortamları veya yaşam, hatalı bir şekilde uygulanan diyetlerle beraber aşırı kilo kayıpları, saç dökülmesine sebep olabilecek farklı hastalıklar ve sık saç şekilleri gibi bu listeyi çoğaltabileceğimiz bir çok neden olabilir.

SAÇ DÖKÜLMESİNİN NEDENİ BULUNMADAN TEDAVİ OLMAZ

Bu liste daha da uzatılabilir. Görüldüğü gibi kadınlarda saç dökülmesinin nedenleri çok farklı sebeplere bağlı olabilir. Bu yüzden dökülmenin sebebi bulunmadan ve doktor tavsiyesi almadan saç dökülmesini önlemek için uygulanan farklı yöntemler dökülmeyi durdurmak yerine dökülmeyi daha da hızlandırabilir. Eğer siz de saçınızın döküldüğüne kanaat getirdiyseniz ve bunun için bir çözüm arıyorsanız ilk iş olarak doktorun yolunu tutabilirsiniz. Doktorunuzun yapacağı tetkiklerle dökülmenin sebebi öğrenildikten sonra uygulanması gereken tedavi programını aksatmadan ve düzenli bir şekilde uygulayarak bu can sıkıcı durumdan kurtulabilirsiniz.

31 Ekim 2016 Pazartesi

Dijital uyuşturucular sağlığımızı tehdit ediyor

Teknolojik gelişmelerle beraber teknolojik ürünler kuşkusuz hayatımızın vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Çocuk, genç, yaşlı demeden herkes dijital dünyada bir şekilde yer alıyor. Bu durumdan soyutlanmak yetişkin bireyler çok önemli olmayabilir; ancak çocuklarımızı bu durumdan soyutlamak büyük önem taşıyor.
Oyun konsollarının, akıllı telefonların ve bilgisayarların dijital bir uyuşturucu türü olduğunu hepimiz biliyoruz. Son zamanlarda yapılan bazı beyin görüntüleme araştırmalarında, bu cihazların dürtü kontrolleri üzerinde etkili olduğu ve hayati işlevlerimizi yöneten beynin ön kabuğunu kokaine çok benzer şekilde etkilediğini ortaya koymaktadır. Teknoloji bağımlılığı bireyin kendisini iyi hissetmesini sağlayan bir sinirsel iletim molekülü olan dopaminin seviyesini cinsel birleşmede olduğu kadar yüksek bir düzeyde yükseltiyor. Bu da teknolojiye olan bağımlılığı tetikliyor. Uzmanlar yaptıkları araştırmalarda bilgisayar oyunları ve ekran teknolojilerini dijital uyuşturucular olarak nitelendirmektedir.

PSİKOLOJİK SORUNLARA NEDEN OLABİLİR 

 Yüzlerce klinik araştırma sonucunda teknolojik cihazlar, depresyonu, hırçınlığı ve kaygıyı gerçekten arttırıyor. Hatta oyun oynayan bir kişinin gerçek hayatla bağlarının kopmasına neden olan bazı psikoz benzeri durumlara dahi neden olabiliyor. Son yirmi yılda, ergenlik çağındaki 1000’den fazla kişi üzerinde yapılan özel klinik araştırmalarda, teknolojik bağımlılık nedeni ile dijital uyuşturucular ile zehirlenen bedenler için tedaviden ziyade önlemenin daha iyi olacağı vurgulanıyor. Çünkü birey gerçek bir teknoloji bağımlısı olduğu andan itibaren artık tedavi oldukça zor oluyor.

KİMYASAL UYUŞTURUCUYA RAKİP DİJİTAL UYUŞTURUCULAR

 Bazı uzmanlar, eroin vb. madde bağımlısı kişilerin kendisini bilgisayar oyunlarında kaybetmiş veya Facebook platformuna bağımlı bireylerden daha kolay tedavi olduklarını belirtmektedirler. Bir birey, artık bağımlı olabilecek sınırı geçtiğinde yapılacak tedavinin etkili olabilmesi için bireylerin ilk önce temizlenmesi gerekir. Teknoloji açısından da bilgisayarsız, tabletsiz, telefonsuz yani dijital uyuşturcular ile bağın koparıldığı bir yaşam anlamına gelmektedir. Hatta duruma göre televizyonun bile yasak olması demektir. Bu süreçte kritik zaman 4 ile 6 hafta arasıdır.

YETİŞKİNLER HEM KENDİLERİ İÇİN HEM DE ÇOCUKLARI İÇİN BAZI ÖNLEMLER ALMALI

 Dijital uyuşturucuların tehtidinde olan çocuklar için öncelikle 3, 5 veya 8 yaşındaki çocuğun ekranlara bağlanmasını önlemek atılacak olan ilk önlem adımı olarak gösterilebilir. Bilgisayar oyunları yerine Lego, tablet yerine kitaplar, TV yerine ise çeşitli aktiviteler koymak gerekmektedir. Uzmanlar, çocukların sağlıklı bir gelişim düzeyleri için sosyal etkileşimler, geliştirici fikirler ve hayal gücü gerektiren oyunlarla ve aktivitelerle desteklemesi gerektiğini belirtmektedirler. Yetişkin bireyler için de aynı şekilde zorunda olmadığı sürece teknolojik cihazlardan uzak kalmak, bunun yerine eş dost ziyareti yaparak sosyal yaşamda çevremizdeki insanlarla hem iletişim halinde olmak hem de ortak aktivitelerle zaman geçirmek dijital uyuşturucular ile bağı koparmaya faydalı olacaktır.

27 Ekim 2016 Perşembe

Miyom ve tedavi yöntemleri

 Miyom, rahimde görülen zararsız ve iyi huylu tümörlerdir. Hastalara farklı şekillerde miyom tedavisi uygulunabilmektedir. Ağız yolu ile alınan ilaç tedavisi miyom tedavisi için uygulanabilirken; aynı zamanda  rahim alınmadan ya da rahim alınarak uygulanan cerrahi operasyonlar da söz konusu olabilir. Miyomlar, vücutta pek bir belirti vermezler. Miyomlar herhangi bir belirti verene kadar tedavi edilemezler. Peki, miyom neden oluşur?

30 YAŞ SONRASI RİSK GRUBUNU OLUŞTURUR

 Genellikle 30'lu yaşlardan itibaren kadınlarda görülen miyomların nedeni kesin olmamakla beraber genetik, hormonal ve diğer faktörlerin etkili olduğu uzmanlarca belirtilmektedir. Adet dönemindeki kanamaların düzensiz olması, karında şişlik ve çok sık idrara çıkma isteği gibi bazı belirtiler görülebilmektedir. Kadınlık hormonları östrojen ve progesteron, düzgün çalışmadığında bazen miyomlara neden olabilirler. Düzensiz hormon alan rahim hücreleri zamanla miyomlara dönüşebilmektedir. Menopoz döneminde ise östrojen hormonunun vücutta bitmesi ile miyomlar küçülürler ve yok olabilirler.

MİYOMLARIN TEDAVİSİ

 Miyomlar için çok farklı tedavi yolları vardır. Miyomun bulunduğu yer, büyüklüğü, hastanın yaşı ve hastanın isteğine göre seçilen tedavi programları vardır. Hastalara enjeksiyon ile hormonal bir takım ilaçlar verilerek miyom tedavisi olsa da hastalar bu ilacı kullanmayı bıraktıklarında miyomlar tekrar ilerlemeye başlamaktadır ve çoğalabilmektedir. Bu tedavi yöntemi daha çok hastaları ameliyata hazırlama aşamasında kullanılmaktadır veya hastanın menopoza girmesi nedeniyle bir geçiş tedavisisi olarak uygulanmaktadır. Ağız yoluyla alınan çoğu doğum kontrol hapları yani anti-östrojenler, ağır kanama meydana getiren miyomları kontrol etmek için kullanılabilmektedirler. Yine de çok fazla etkili olmadığı bilinmektedir.

MİYOMLARIN OPERASYONLA ALINMASI EN İYİ YÖNTEM OLABİLİR

 En iyi miyom tedavisi yöntemi olarak miyomların operasyonla alınması ve rahmin alınmamasını amaçlayan ameliyatlardır. Bu nedenle hastanın yaşı ve doğurganlığı durumuna bakılarak rahmin kalması ile doğurganlığının devam etmesi amaçlanmaktadır. Ancak bu durumun tek olumsuz yanı ise rahmin alınmaması nedeniyle miyomların tekrar nüksetme ihtimalidir. Bir diğer önemli operasyon türü ise rahmin tamamen alınması işlemi yani histeroktomidir. Miyomların tekrarlanma ihtimalini ortadan kaldıran bu operasyonun olumsuz tarafı ise gebelik imkanının bu ameliyatla birlikte yok olmasıdır.

25 Ekim 2016 Salı

Kışın en çok görülen hastalıklar ve belirtileri

Havalar yavaş yavaş soğumaya başladı. Havaların soğuması ile beraber çevremizde hapşuranlar, elinde peçetelerle gezenler de çoğalmaya başladı. Kış ayları hastalıkları denilince genelde akla nezle ve grip gelir; ancak bademcik iltihabı ve farenjitin de kış aylarında sık görülen hastalıklar arasında ilk sıralarda yer alır.
Bulaşıcı özelliği olan ve kalabalık ortamlarda bulunanları tehdit eden bademcik iltihabı ve farenjitin hastalıkları kişinin bağışıklık sistemini güçsüzleştiriyor. Doğru teşhisle beraber arkasından yapılacak doğru tedavi sonucunda bu hastalıklar kolaylıkla bertaraf edilirken, ciddiye alınmadığı taktirde yüksek ateş, halsizlik durumları kişiyi yatağa düşürebilir.

DİNLENMEYE, DÜZENLİ UYUMAYA VE BESLENMEYE DİKKAT!

Vücudun savunma sistemine ait olan ve ağız içerisinde solunum yolunun başlangıcında yer alan tıbbi adıyla tonsil olarak telafuz edilen bademciklere bakteri ve virüsler tutunur. Normal durumda bu virüs ve bakterileri bu organ yok ederken, vücut direnci düşük olan bireylerde bademcikler bu mikropları yok edemez ve organ hastalanmaya başlar. İltihaplanan bademcik dokusunda bulunan mikroplara ait toksinler bu şekilde kana karışır. Boğaz ağrısı, ateş, halsizlik, kas ağrısı, iştahsızlık olarak ortaya çıkan belirtilere aynı zamanda bademcikte bulunan iltihaplardan yayılan kötü kokular da eklenir. Aşırı yorgun, uykusuz ve beslenmesine dikkat etmeyenler bademcik iltihaplanması durumu ile karşı karşıya kalabilir. Bademcik iltihaplanmasına maruz kalanlar ten teması ve genelde de eller yolu ile bunu başkalarına da bulaştırabilir.

BADEMCİKLER YÜZÜNDEN HASTANEDE YATABİLİRSİNİZ

Bademcik hastalığı tedavisine öncelikle vücut direncinin arttırılmasıyla başlanır. Vücut direncinin artması için de yatak istirhati ile beraber, yeterli sıvı alımı ve beslenme ön şart olarak görülür. Ateşli geçirilen hastalık durumunda ılık su ile duş almak tavsiye edilir. Bakteriyel enfeksiyon durumlarında istirhatle beraber antibiyotik tedavisi de uygulanabilir. Bazı durumlarda hastalığın seyri daha vahim olabilir. Aşırı iltihaplanma ile şişen bademcikler hava yolunu kapatabilir ve ağızdan beslenme bu durumlarda zorlaşabilir. Bu durumlarda ise hastanede yatarak, serum ve antibiyotik tedavisi yapılabilir. Vücutta savunma görevi gören bademcikler sık sık enfeksiyona maruz kalması durumunda mikroplar buraya yerleşebilir ve organ koruma özelliğini yitirebilir. Bu durumda ise vücut direnci her düştüğünde bademcik iltihaplanması yaşanabilir, aynı zamanda birçok organ da buna bağlı olarak hastalanabilir.

BADEMCİK AMELİYATINDA ALT SINIR 3 YAŞ OLARAK GÖRÜLÜR

Bademciklerde üreyen ve vücudu tehdit eden mikroplar eklemlere yayılıp eklem romatizmasına aynı zamanda böbreklere nüfuz ederek böbrek iltihaplanmasına ve en önemlisi de kalp kapakçıkları ile zarına yayılarak kalp iltihabı hastalığına sebep olabilir. Bir yıl içerisinde 5- 6 kezden daha fazla bademcik iltihaplanması geçiren hastalara genelde ameliyat tavsiye edilir; ancak 3 yaş altında olan çocuklara ise ameliyat tavsiye edilmez. Sık sık bademcik iltihabı geçirerek bademcikleri aşırı büyüyen ve bu nedenle uykuda nefes kesilmesi, uyku apnesi gibi sorunlar yaşayan 3 yaş altındaki çocuklara da ameliyat tavsiye edilebilir; ancak 3 yaş genelde bademcik ameliyatı için alt sınır olarak kabul görür.

BADEMCİKLER ALINDIĞINDA VÜCUTTA YEDEK SAVUNMA SİSTEMLERİ DEVREYE GİRER

Bademciklerin vücutta savunma görevini üstlendiğini yazımızda belirtmiştik; ancak toplumda yaygın görüş olan bademcikler alındığı taktirde vücudun savunma mekanizmasının zarar göreceği ile ilgili düşünce de yanlış bir düşüncedir. Bilimsel çalışmalar bademcik ameliyatı olanların savunma sisteminin bu ameliyata bağlı olarak ve bademcikleri aldırmaya bağlı olarak zayıflamadığını kanıtlamıştır. Ameliyat sonrasında savunma sistemine ait hormonlar hiçbir azalma olmazken, üst solunum yolunda bulunan ve Waldeyer halkası adı verilen dokular da bademcik dokusuna benze bir doku özelliğine sahiptir ve bu halkalar üst solunum yollarını daire şeklinde sarar. Aynı zamanda dil kökünde genizde de bademcik dokuları bulunmaktadır. Bademcikler alındığında genizde bulunan bademcik dokuları bademciğin görevini üstlenir ve bademcik ameliyatı ile alınan bademciklerin yokluğunu aratmaz. Bademciklerle ilgili merak edilen bir diğer soru olan bademcikler alındıktan sonra tekrar büyüyüp büyümeyeceği sorusunun yanıtı ise hayır büyümez; ancak bademcik ameliyatı ile bademciklerin tamamen alınması durumunda büyümez, parça bırakılması durumunda bademcikler tekrar büyüme yapabilir.

FARENJİT HASTALIĞI İLE BADEMCİK HASTALIĞI KARIŞTIRILABİLİR

Bademcik iltihabına göre daha hafif bir hastalık olarak gösterilen Farenjit hastalığı genelde bademcik hastalığı ile de karıştırılabilir. Üst yutak bölgesinde yer alan farenksin iltihaplanması ile ortaya çıkan farenjit hastalığı, boğazda yanma hissi, kesilme tarzında ağrılar, boğazda gıcıkla beraber takılma hissi olarak kendini gösterir. Bu belirtileri taşıyan bir çok hasta bademcik hastası olduğunu düşünerek ve bademcik ağrısı şikayeti ile doktora başvurabilir ve yanlış tarif ile yanlışlıkla bademcik ameliyatına bile maruz kalabilir. Bu durumlarda yapılacak ameliyat sonrasında hastanın şikayetleri daha da artabilir.

FARENJİT HASTALIĞININ ALTINDA BAŞKA NEDENLER YATIYOR OLABİLİR

Farenjit hastalığına maruz kalan hastalar sürekli boğazını kazıma ve temizleme hareketi yaparken; soğuk, sıcak ve baharatlı gıda tüketildiğinde rahatsızlık verici durum daha da artar. Reflü hastalığı ile beraber farenjit hastalığı da ortaya çıkabilir ve böyle durumlarda reflü hastalığı tedavi edildiğinde farenjit hastalığı da ortadan kaybolabilir. Bu durum da göz önünde bulundurularak, kronik farenjit hastalığı bulunanların mide ve yemek borusunu kontrol ettirerek, mide kapakçığında bulunabilecek bir probleme bağlı olarak ortaya çıkan reflü hastalığı tespiti yapılabilir ve bu hastalık varsa tedavi edilerek farenjit hastalığı da ortadan kaldırılabilir.

REFLÜ, ALERJİ, BURUN PROBLEMİ VE SİNÜS PROBLEMLERİ FARENJİTE DAVETİYE ÇIKARABİLİR

Alerjik bünyelerde de farenjit tablosu ortaya çıkarılarak, alerjik bünyeye bağlı olarak boğazda ve damakta kaşıntı hissi oluşabilir. Alerji tespit edilmesi durumunda tedavide öncelik alerji tedavisine verilerek farenjit hastalığı da ortadan kaldırılabilir. Bunların dışında burun ve sinüslerde problemi olanlar sürekli ağızdan solunum yaptığı durumlarda farenjite davetiye çıkarabilir. Farenjit belirtileri taşıyanlar, burun ve sinüslerini de kontrol ettirerek bu hastalığın altındaki nedeni araştırabilir. Kronik farenjit hastalığı bulunanlarda tedaviye başlanmadan önce reflü, burunda bulunan kemik eğriliği, sinüzit, alerji gibi durumlar araştırılarak bu hastalıklar tespit edildiğinde önce bu hastalıkların tedavisi ile aynı zamanda farenjit hastalığının da tedavisi yapılabilir. Farenjit hastalığı bulunan ve sigara içenler öncelikle sigarayı bırakması gerekiyor. Aynı zamanda tozlu ve hava kirliliği bol ortamlardan ve baharatlı yiyeceklerden kaçınmak gereklidir. Hastalığın tedavisinde antibiyotik tedavisi de uygulanabilir.

ELLERE DİKKAT!

Bütün bulaşıcı hastalıklarda en belirgin bulaşma yolu eller olarak gösterilirken, düzenli el yıkanması durumunda bulaşıcı hastalıklardan korunma oranının % 60- 70 oranında olduğu yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmıştır. Ellere göre düşük olsa da öksürük, balgam ve damlacık yolu ile de hastalık bulaşabilir.

6 Eylül 2016 Salı

Göz enfeksiyonu ve göz damlası kullanımı

Göz için kullanılan göz damlasındaki tehlike göz için büyük tehlike arz ediyor. Göz en hassas organlarımızdan biridir ve gözümüzle ilgili pek çok sorunla karşılaşabiliriz. Göz damlasındaki tehlike hem gözün retinasına zarar verebiliyor hem de bilinçsizce ya da komşu tavsiyesiyle kullanıldığında görme kaybına varana kadar tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor.

GÖZ ENFEKSİYONUNDA DOKTOR TAVSİYESİNE DİKKAT EDİN

Gözdeki hassasiyet kişiden kişiye de değişebiliyor. Kimi insanların gözleri ufacık bir tozdan bile etkilenebilir. Tozdan gözü günlerce akan hatta enfeksiyon kapan kişilere çok sık rastlanılır. Gözün enfeksiyon kapması durumunda doktorun tavsiye ettiği ve özellikle kortizonsuz bir göz damlası kullanmak gerekiyor. Çünkü göz damlasındaki bir diğer tehlike de damlaların içinde kullanılan kortizondur. Dolayısıyla gözle ilgili bir problemde sakın siz müdahale etmeye kalkmayın, bu çok ciddi bir konudur ve sizi körlüğe kadar götürebilir.

 KULAKTAN DOLMA BİLGİLERLE HAREKET ETMEYİN

Gözde sıkça yaşanan arpacık hastalığına karşı, pek çok kişi evde deyim yerindeyse koca karı yöntemleri ile hastalığı kendi kendine tedavi etmeye kalkar. İnsanlar evde bilmedikleri kremleri, damlaları kullanırlar. Geçmediği zaman her duyduklarını, her okuduklarını yaparlar. Arpacığın mikroptan kaynaklandığını düşünenler evde soğan pişirerek gözlerine çekerler ya da arpacığa antibiyotik olması için sarımsak sürerler ki bu yöntemler göz için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir ve tabir yerindeyse göz için sonun başlangıcı dahi olabilir.

GÖZ SAĞLIĞINA DİKKAT EDİN

Göz sağlığı için size başta önereceğimiz şey, gözünüzde bilmediğiniz bir durumla karşılaştığınızda gözünüze hiç dokunmadan, en kısa zamanda bir göz doktoruna görünerek, doktorunuzun önerdiği tedavi yöntemi ile ilerlemeniz olacak. Onun dışında göz sağlığını korumak için bilgisayar kullanırken, kitap okurken, el işi yaparken dinlendirici takmanızı öneririz. Güneşe çıkmadan önce size uygun bir güneş gözlüğü kullanmanızı ve asla güneşe çıplak gözle bakmamanızı öneririz.

4 Eylül 2016 Pazar

Sistemik Lupus Eritematozis (SLE) nedir?

 Sistemik Lupus Eritematozis; genetik temelli ve ultraviyole ışık, ilaçlar, hormonlar, enfeksiyonlar gibi çevresel etkenlerle tetiklenebilen, vücutta pek çok sistemi tutabilen bir bağ dokusu hastalığıdır. SLE hastalığı temelinde, vücudun kendi dokularına karşı antikor üretmesiyle başlayan bir dizi karmaşık olay yer almaktadır. Sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte, en sık genç ve orta yaşlı kadınlarda görülür.

SLE HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR

Halsizlik, yorgunluk, ateş, kilo kaybı gibi semptomlar hastaların %95’inde görülebilir. Bunun yanı sıra SLE hastalığı ile en sık tutulum kas ve iskelet sisteminde olup, yine hastaların %95 kadarının en önemli şikâyeti kas ve eklem ağrılarıdır. Işığa karşı yüksek hassasiyet, yüzde kelebek tarzı kırmızı döküntü, ağız içi gibi mukozal bölgelerde yaralar, deri tutulumlarında gözlenebilen belirtilerdir.
Kalpte ve akciğerlerde, organları çevreleyen zarların yaprakları arasında sıvı birikimi gözlenebilir. Bütün bu belirtilere anemi (kansızlık) de eşlik edebileceği gibi göz, gastrointestinal sistem de dâhil olmak üzere birçok sistem etkilenebilir.
Gebelikte ise lupus, böbrek hastalığı olanlarda dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Diğerlerinde ise normal seyreder.

SLE HASTALIĞININ TEDAVİSİ NASILDIR

Tedavi seçimi SLE hastalığı  seyrine ve ağırlığına göre değişiklik gösterir. Genel olarak non-steroid anti-inflamatuar ilaçlar olarak adlandırılan ağrı kesici, ateş düşürücüler ve düşük, orta doz steroidler hafif tutulumlarda yeterlidir. Bunun yanı sıra anti-malaryal ilaçlar da pek çok hastada hastalığın alevlenmesini azaltırlar.

Not: Bu makale sadece bilgilendirme amaçlıdır. Belirtilerin görülmesi halinde lütfen doktorunuza başvurunuz.

Horlama nasıl olur ve horlamanın nedenleri

Geçmişten günümüze gelen ve horlayandan çok horlayan kişinin yanında veya yakınında yatanların uykusuz geceler geçirmesine sebep olan horlamanın, nasıl meydana geldiği ve horlamanın sebepleri ile beraber yol açtığı sıkıntılar gibi farklı sorulara cevap arayacağız. Bu sorulara cevap ararken horlama ile ilgili uygulanan tedavi yöntemlerine de kısaca değineceğiz.
Horlama günümüzde sık rastlanan çok ciddi bir problemdir. Sağlığımız açısından çok önemli olumsuz etkisi bulunmaktadır. Nefes alıp vermedeki geçişlerde daralma oluşmasından meydana gelir. Bademciğin üst kısmındaki küçük dilin genizle birleştiği bölge kendiliğinden küçülür. bu olaylar üst üstüne geldiğinde nefes alıp verilmekte zorlanılır bu da titreşim yaparak horlamaya neden olur.

HORLAMA NEDEN MEYDANA GELİR

Ağız yapısı: Kabalaşmış damak, bademciğin büyük oluşu, genizlerde ciddi derece et belirmesi

Alkol kullanmak: Alkol kullanmanın birçok zararı olduğu gibi bu horlamada da etkisini göstermektedir. Alkol alıp yattığımız zaman nefesimizi tıkayıp horlamaya sebep olur.

Uykuda nefesimizin durması: Nefes duraksamasıyla beraber uykuda tıkayıcı vazife görmesinden horlama oluşur. Hava yolunuzu boğazda bulunan yapılar tıkayarak nefes alıp vermede zorluk yaşarız. Karbonhidratın artması oksijenin düşmesi kana karışır ve beynimize bir uyarı gider bu da uykudan uyanmamıza sebep olur. Horlama tüm gece devam eder.

HORLAMA VE UYKU APNESİNİN YOL AÇTIĞI SIKINTILAR

Etrafımızdaki kişileri basit bir horlamayla rahatsız edip gece boyunca uykularından mahrum bırakabiliriz. Sürekli bu horlamalar hayatımızı ve sağlığımızı ciddi boyutlarda etkilemektedir. Ve sağlığımızı bozan etken başta yüksek tansiyon gelir. Kalp ritmimizde bozukluklar, kalp yetmezliği, felç, ruhsal sıkıntılar, reflü, reflekslerimizde azalma, dikkatimizin dağılması, dikkat eksikliği gibi etkenler horlamanın vermiş olduğu sıkıntılardır.

HORLAMANIN TEDAVİSİ

Eğer horlama sorunu yaşıyorsanız ve bu yukarıda saydığımız sebepler varsa bir an önce doktora gidip genel cerrahi müdahalelerin yapılması için muayeneden geçmeliyiz unutmayınız horlama da ciddi bir sağlık problemidir. Kendi kendinize bir ağrı kesici alarak tedavisi yapılabilecek bir yöntem olmadığı için horlama sorunu olanların mutlaka doktora gidip önce horlamasının sebebini öğrenmesi ve en uygun tedavi yöntemini belirlemesi gerekiyor.

3 Eylül 2016 Cumartesi

Sağlık Bakanı Recep Akdağ doğum kontrolü ve sezaryen doğum ile ilgili konuştu

Türkiye’de yine sezaryen doğum gündeme geldi. Yine buna bağlı olarak doğum kontrolü de Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın gündemine geldi.

TÜRKİYE'DE YILLARCA YANLIŞ POLİTİKA UYGULANDI

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’de üreme sağlığı ve sezaryenle doğum oranlarının düşürülmesi ile alakalı birtakım değerlendirmelerde bulundu. Yapılması gerekenleri anlattı.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ doğum dönemindeki bayanların sağlıklı gebeliğe motive olmaları gerektiğini, çocuklarına odaklanmaları gerektiğini ifade ederek doğum kontrolü konusunun doğum karşıtı politikaların bir ürünü olduğunu söyleyerek doğum kontrolü kavramının artık geçmişte kaldığını Türkiye’de de yıllarca yanlış bir politika olarak doğum kontrolü uygulamasının uygulandığını belirtti.
 Doğum kontrolünün toplumların yaşlanması sonucunu ve büyük finansal yük getirdiğine işaret eden Akdağ, hemen hemen bütün Avrupalı ülkelerin bu sıkıntının açmazında olduğunu dile getirdi.

DOĞUM ORANI DÜŞÜYOR

Doğum kontrolü ve nüfus planlamasının artık çöp olması gerektiğini bireylerin ne kadar çocuk yapma konusunda kendilerinin belirleyici olduğunu, karar verildikten sonra devletin de bireylere destek vereceğini ifade eden Akdağ, Türkiye’de ortalama çocuk sayısının 2.1 olduğunu belirterek Türkiye’nin de yanlış politikalarla Batılı toplumlara özendirildiğini belirtti.
Akdağ sözlerini şöyle sürdürdü.
Sezaryen Türkiye’de bir çılgınlık halini almış durumda. Özel hastanelerde yüzde 70’in üzerinde, yüzde 75’ler oranında bu yanlış uygulama yapılıyor. Biz de boş durmuyoruz. Bu hususta yeni bir eylem planımız var, dedi. Akdağ sezaryen doğumun arkasında kolaycılığın olduğunu belirtti.

Diyabet ve diyabet teşhisi

Diyabet bilindiği gibi çok büyük kısmını etkileyen risk düzeyi oldukça yüksek bir hastalıktır. Diyabet hastaları kendileri gibi diyabet hastası olmayan kimselere nispeten kalp krizi, yüksek tansiyon, felç Böbrek yetmezliği gibi hastalıklara kolayca yakalanabilirler. 
Ayrıca diyabet hastalarının iyileşme süreci diyabet hastası olmayan kişilere göre daha zor ve uzundur. vücudun tamamını etkileyen tehlikeli bir hastalıktır ve diyabet hastaları; diyabet olmayan hastalara kıyasla daha fazla kalp krizi, hipertansiyon, felç, böbrek yetmezliği, körlük, sinir hastalığı ve enfeksiyon riskine sahiptir. Diyabet hastalarında, sağlıklı bireylere kıyasla iyileşme bozukluğu da göze çarpar. 

DİYABET TEŞHİSİ

Kişinin diyabete yakalanıp yakalanmadığının kontrolü için yaygın olarak kullanılan en önemli test açlık kan şekeri testidir. Bu söz konusu testle belirli bir zaman içindeki glikoz düzeyi ölçülür. Normal bir sınır vardır. Bu sınırda olan veya bu sınırın altında değerlere sahip olan kişiler diyabetle ilgili komplikasyonları geciktirebileceği hatta önleyebileceği kabul edilir. Bu sınırın aşan ölçümlere sahip adaylarda ise riskim olduğu kabul edilir. Şeker hastalığı ile mücadele tedbirleri arasında davranış değişikliği (beslenme, egzersiz ve ilaç tedavileri) yer almaktadır.

Hastaya uygun görülen ve reçete edilen Reçete edilen tedavi seçeneğinde hastanın uygunluğu göz önünde bulundurulur. Diğer fazla  olarak uygulanan test ise, uzun bir zaman aralığında ( iki- üç ay) kan glikoz düzeylerinin değerlendirilmesi amacıyla kullanılan bir temsili gösterge olan hemoglobin A1c ( HbA1c) testidir. Bu test, doktora hastanın zaman içindeki glikoz düzeylerine ilişkin iyi bir tablo verir.

DİYABET HASTALARINDA TÜKÜRÜK BEZİ BOZUKLUĞU

Tükürük bezlerinde normalden fazla meydana gelen birkaç değişiklik diyabetle alakalı olarak gelişebilir. Daha çok sık sık ağız kuruluğu ile hastalar şikayetçi olurlar. Diğer veriler ise tükürük bezinin büyümesi ve çoğalan tükürük kanalı ile enfeksiyon riskinin artmasıdır.

2 Eylül 2016 Cuma

Dört kardeş de Tıp Fakültesinde okuyor

Aynı hayaller, aynı fakülteler, aynı ümitler. Bir aileden dört kardeşin hepsi aynı fakülte hayalini kurabilir mi? Biraz zor gelebilir ama oldu.
Hem de bu dört kız kardeş Tıp Fakültesi hayalini yaşıyorlar. Farklı zamanlarda fakültelere girseler de yıllar sonra aynı önlüğü giyecekler.

DÖRT KARDEŞ DÖRDÜ DE AYNI FAKÜLTEDE

Sevde, İrem, Tuba ve Elif dört kız kardeşler. Ortak noktaları tıp fakültesinde öğrenim görmeleri diyebiliriz.
İşin ilginci dört kardeş de aynı üniversitede eğitim görüyor. Dördü de tıp fakültesi öğrencisi. Üstelik hepsi aynı üniversitede okuyor. Kardeşlerin en büyüğü Sevde İşlek, 2010 yılında babasının mesleği olan doktorluğu seçerek Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı.
Sevde tecrübeli ve diğer kardeşlerine yol gösteriyor. 6. Sınıfta okuyor. Tıp ordusuna katılmak üzere olan Sevde Işlek’ten bir yıl sonra kardeşleri Tuba ve İrem de aynı rotayı izledi. Doktorluk kariyerine adım attılar.

Gelelim en küçüğüne… Onu da balaları zor da olsa ikna etmişler ve bu yıl 18 yaşında Elif aynı üniversitenin Tıp Fakültesini kazanmış.
Dört kardeş anne babalarıyla İstanbul’da yaşıyorlar. Farklı alanlarda deneyim yapmak istiyorlar ama yine aynı yerde çalışmak istiyorlar.

1 MİLYON TL PARA HARCAYACAKLAR

Tıp okumak kolay değil. 6 yılınızı vermeniz gerekiyor. Maddi boyutu da cabası.
Bu dört kardeş 6 yıllık süreç içerisinde eğitimlerine 1 milyona TL’ye yakın bir para harcayacaklar.
Kardeşler; üniversite de dönem içindeki başarılarımızdan dolayı bize destek oldu. Sene içerisinde başarı bursu alıyoruz” diyorlar.

30 Ağustos 2016 Salı

Hareketsiz yaşam bel fıtığına sebep olabilir

                                 
Hareketsiz, egzersiz yaşam ne yazık ki günümüz insanının en büyük problemlerinden biri olarak görülüyor. Yeni yaşam koşulları ve standartları bizleri ister istemez hareketsiz bir yaşamın kollarına sürüklüyor.
Artık alışverişi bile yerimizi kıpırdamadan yapabiliyoruz, göz alabildiğine uzanan apartmanlar, siteler spor yapılacak alanları istila ediyor. Nefes almakta zorluk çekiyoruz. Kısacık mesafelere bile arabamızla gidiyoruz. Hal böyle olunca da 40-50 sene önce hiç karşılaşılmayan hastalıklar, rahatsızlıklar daha da artıyor.
Hareketsiz yaşam en çok bel, omurilik bölgesini etkiliyor. Egzersizin olmadığı hayatı alışkanlık haline getiren bireyler bel kısımlarında yağlanmadan sonra bel fıtığına kolaylıkla yakalanabiliyorlar.

BEL FITIĞI YAŞI DÜŞTÜ

 Emsey Hospital’dan Beyin Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Salih Aydın; çoğunlukla 30-60 yaş aralığında daha sık görülmesine rağmen bel fıtığı, diğer yaş gruplarında da ortaya çıkabiliyor, dedi.
Aydın, hareketsiz yaşam tarzının yaş sınırının artık 30’ların altına düştüğünü de belirterek buna bağlı olarak bel fıtığı vakalarının görülme sınırının da düştüğünü sözlerine ekledi.

YAŞAM TARZI BEL FITIĞINA NEDEN OLABİLİR

Spordan uzak ve hareketsiz bir yaşam tarzı, kasların taşıması gereken tüm yükün omurgaya binmesine sebep olduğunu söyleyen Aydın, söz konusu hastaların birden fazla ameliyata gereksinim duyabileceklerini de belirtti.

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Vertigo nasıl ortaya çıkar ve tedavisi

Günümüzde pek çok rahatsızlık bulunmaktadır. Bunlardan birisi olan vertigo dönmek, baş dönmesi anlamlarını taşımaktadır. Asıl kökü Latinceden gelir. Birçok organları birbirine bağlayarak denge sağlamaya çalışır. Vertigo bir iç kulak hastalığıdır.  Meniera ise buna benzer. Şiddetli baş dönmesi. Yatarken aniden yataktan kalkmak, havaya bakmak, öne eğilmek ile meydana gelen şiddetli derece de başımızın dönmesinden kaynaklanan bir rahatsızlık türüdür.

VERTİGO NE İLE ORTAYA ÇIKAR

Vertigoya neden olan organların en başında kulak burun boğaz gelir bir hekime gidildiğinde sırasıyla göz, nöroloji, kardiyoloji gibi yerlere muayene olunmalıdır. Çünkü vertigoyu tetikleyen rahatsızlığın ne olduğunu araştırmak gerekir. İç kulağın sebep olduğu yerler: iç kulağın içerisinde otolit adında tozcuklar bulunur. Bu da insan sağlığını olumsuz etkiler. Solunum yolu enfeksiyonlarındaki tutulmalar oluşur. Kulağımızın içerisindeki sıvının fazlalaşması sıvıda oluşan tümördür. Ateşli hastalık geçirip de menenjit olursak bu da iç kulağı etkiler. Orta kulak iltihaplarının yaygın olarak iç kulağa doğru yayılır. Beyine ulaşan sinyallerin iç kulak sebebiyle sinirlerin iltihaplanması gibi sebeplerden kaynaklanır.

VERTİGO NASIL TEDAVİ EDİLİR

İlk önce kişinin bir hekime başvurması gerekli tetkiklerden geçmesi şarttır. Önemli olan hastanın tedavisinin sebebinin araştırılmasıdır. Vertigoyu tetikleyen meniera hastalığı ilk önce ilaç tedavisiyle başlamaktadır eğer ilerlemiş ise de ameliyat gerekmektedir. Eğer vertigo küçük ve stres psikolojik sebeplerden oluşmuşsa dinlenerek veya ilaç kullanılarak da tedavi edilir.

UZUN SÜRELİ TAKİP VE TEDAVİ GEREKEBİLİR

Uzun süren vertigo bazen tüm araştırmalara rağmen sebebi bulunmamaktadır. Hasta takip edilerek kullandığı ilaçların içerisinde denge sistemini zorlayıp zorlamadığına bakılır. Eğer hasta ciddi derecede hayati önem taşıyorsa ilacı kesilerek 5-6 ay sonra tetkikler tekrar yapılarak incelemeye alınır. Bütün bu araştırılmalara rağmen hastanın tedavi sürecinde vestibüler iyileştirme uygulanabilir. Ve hastalığı ne kadar tetikleyen nedenler stres sigara gibi sebeplerden de uzak durmak gerekir. Vestibüler iyileştirme da hasta bir yerde hareket halindeyken veya bağımsız olarak hareketteyse düşmesini engelleyip yürümesinin güvenli olmasını sağlamaktır.

Avokado çayının yararları ve tarifi

 Doğada sağlığımıza büyük katkı sağlayacak birçok bitki türü sebze ve meyve bulunmaktadır.  Özellikle takviye edici yapılarıyla sağlığımıza katkıda bulunan bitkisel ürünler son zamanlarda daha da talep görmeye başladı. Biz de sizlere bu yazımızda yardımcı olabilmek için avakado çayının faydaları nelerdir, sorusuna yazımızda yer verdik.
Sağlık açısından avokadonun ne kadar faydalı olduğunu farklı şekilde duymuşsunuzdur. Bu bitkinin yapraklarının da en az kendisi kadar yararlı olduğunu biliyor muydunuz? Bu özel bitkinin yapraklarında cilt için, gençleştirici, sıkılaştırıcı ve güzelleştirici özellikler bulunmaktadır.

AVAKADO ÇAYININ TARİFİ

Avakado çayının nasıl hazırlandığına kısaca değinmeye çalışalım: Kurutulmuş avokado yapraklarından bir miktar (yemek kaşığı); 3 ile 4 bardak olabilir. Kaynar bir suda yirmi dakika kadar demlendirilmelidir. Sonrasında hazırlanan çay, bal ve ya sade şekilde içilebilir. Dahası bu karışımı içmenin yanında, bir pamuk yardımı ile cilt temizliğiniz içinde kullanabilirsiniz.

AVAKADO ÇAYININ FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR

Genel olarak avakado çayından bahsettikten ve avakado çayının nasıl hazırlandığından bahsettikten sonra şimdi de avakado çayının faydaları nelerdir sorusunun cevabına hep birlikte bakalım.

  • Yukarıda bahsedilen şekline benzer çay yardımı ile cildinizi, cildinizde oluşan kızarıklık ve lekeleri azaltabilirsiniz.
  • Avokado çayının böbreklerde oluşan atıkların ve toksinlerin temizlenmesinde etkisi çok fazladır.
  • Ayrıca bu temizlik sonrasında böbreklerinde sağlıklı şekilde çalışmasına yardımcı olur.
  • Çayının bir diğer özelliği ise, pamukçuk tedavisi ile kuru ciltlerde çok rahat kullanılabilir.
  • Dahası bakteri bazlı enfeksiyonlarda farklı isimlerdeki bakterileri yok etme özelliğine sahiptir.
  • Etkili bir ağrı önleyicisidir. Adet sancısından, bel ağrısına hatta diş ağrısını da tedavi ettiği bilinmelidir. Bir diğer ağrı çeşitlerinden migren ağrısında da kullanılabilir.
  • Avokado çayının böbrek taşının düşürülmesindeki etkisi unutulmamalıdır.
  • Gördüğünüz gibi avakado çayının faydaları nelerdir sorusuna cevap ararken, cildimize yaptığı olumlu etki, böbreklere katkısı, ağrı önleyici özelliği gibi farklı etkileri bulunmaktadır. Sizler de avakado çayını tarifimizdeki gibi hazırlayarak deneyebilirsiniz. Sağlıklı günler dileriz.

23 Ağustos 2016 Salı

Kabızlığın nedenleri ve kabızlık için alınması gereken önlemler


Sindirim sistemlerinde bulunan bir rahatsızlık sancılı günler geçirmenize ve yaşam konforunuzun düşmesine sebep olabilir. Dışkılama yaparken bu sayının azalması aynı zamanda dışkılama esnasında aşırı ıkınmak, zorlu bir dışkılanma süreci kabızlık olarak adlandırılır. Karın ağrısına da sebep olan kabızlık daha çok karında şişkinlik meydana getirerek kendini hissettirir.

HASTALIK VE KULLANILAN İLAÇLAR KABIZLIĞA NEDEN OLABİLİR

Kronik sinir sistemi hastalıkları başta olmak üzere farklı hastalıklar nedeniyle dışkılamada zorluk ve düzensizlik görülme ihtimali bulunur. Kullanılan ilaçların etkisi de kabızlığa sebep olabilir. Makatta bulunan çatlak, apse ve anal bölge hastalıkları da dışkılamayı geciktirebilir ve bu da yine kabızlığa sebep olabilir. Bağırsakta meydana gelen tıkanmadan kaynaklı olarak mekanik kabızlık, bağırsaklarda bulunan iltihap durumu ve gebelik gibi durumlar da kabızlığa neden olabilir.

KABIZLIĞIN SEBEPLERİ

Sindirim sistemi bozukluğunu ve kabızlığı beslenme biçimi de tetikleyebilir. Bunun dışında yüksek miktarda rafine şeker tüketimi, lifli gıdaların fazla tercih edilmemesi, günlük gerekenden daha az su tüketilmesi, fast food tarzı beslenmelerle beraber tek yönlü beslenme de kabızlığın sebepleri arasında gösterilebilir. Bunlarla beraber fazla hareket etmemek, vaktin büyük bir kısmını oturarak geçirmek, yapılan uzun seyahatler ve dışkılanma ihtiyacını ertelemek kabızlığa neden olabilir.

BAĞIRSAK KANSERİ'NİN HABERCİSİ OLABİLİR

Şiddetli kabızlık yaşayanlarda hemoroid, makat çatlağı, apse gibi anal bölge sorunları yaşanabilir. Uzun süre kabızlık yaşayanlar özellikle 40 yaşını geçmeyen bireyler yaşadıkları bu kabızlığın sebepleri arkasında başka nedenler olabileceğini unutmamalı ve ihmal etmeden bir doktora görünerek gerekirse kolonoskopi yaptırmalıdır; çünkü uzun süre devam eden kabızlığın arka planında bağırsak kanseri başlangıç durumları olabilir ve bağırsak kanserinin habercisi olabilir.

GÜNLÜK 4- 5 ÖĞÜN TIKA BASA YEMEDEN DÜZENLİ BESLENİN

Kabızlığı önlemek için öncelikle yapmanız gereken, gün içerisinde bol bol su içmektir. Sabahları içilecek bir bardak ılık su tüm sindirim sisteminin harekete geçmesi için etkili olacaktır. Yemek yeme alışkanlığınızı bir düzene sokarak günde 2 veya 3 öğün tıka basa yemek yerine günlük öğününüzü 4- 5 öğüne yayarak sebze ve meyve de tüketerek lifli yiyecekler tercih etmeniz faydalı olacaktır. Sabahları yenilecek yaklaşık yarım su bardağı yulaf ezmesi günlük lif ihtiyacını karşılayacak düzeydedir. Özellikle oturarak masa başı çalışanlar hareket etmeyi ihmal etmemeli ve mümkünse spor yapmayı herkes yaşam biçimi haline getirmelidir.

BESLENİRKEN TERCİH ETTİĞİNİZ YİYECEKLERE DİKKAT EDİN

Günlük tuvalet ihtiyacınızı özellikle sabahları gidermenizde fayda olacaktır; aynı zamanda tuvalet ihtiyacının ertelenmemesi de gerekiyor. Kabızlığı önlemek için özellikle baklagiller, taze fasulye, salatalık, kabak, havuç, lahana gibi sebzelerle, kayısı, elma, armut, incir gibi meyveler ve mercimek, fasulye, nohut gibi baklagillerin tüketimine posalı yiyeceklere ağırlık verilmesine dikkat edilmesi lazım. Probiyotik yoğurtun içine keten tohumu ekleyerek tüketmeniz, bitkisel çay içmeniz, gerektiğinde yumuşatıcı laksatif kullanılması ayrıca rafine şekerli yiyeceklerden, kızartmalardan kaçınılması da kabızlığın giderilmesinde ve kabız olmamak için önlem alınmasında büyük önem taşıyor.

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Yirmilik diş nasıl çekilir ve diş çekildikten sonra neler yapılmalı

YİRMİLİK DİŞLER FARKLI METODLARLA ÇEKİLEBİLİR
Diş köklerinizde bir sorun bulunmuyorsa, yirmilik dişiniz çekilirken sıkıntı olmayacak kadar dışarı çıkmışsa ve kullanmış olduğunuz antibiyotiklerle dişinizin iltihabı kurumuşsa diş çekilmeye hazır demektir. Diş çektirme fobisi olanlar bu çekimden hiç korkmaması gerekiyor; çünkü iyi bir diş hekimi ağrısız bir şekilde dişinizi çekecektir; hatta siz diş çekiminin ne zaman başlayacağını düşünürken diş hekiminin elinde yirmilik dişi görebilirsiniz. Diş kökleri sorunlu olanlar ve yirmilik dişi tam çıkmayanlar ise yirmilik dişini ameliyatla aldırmak zorunda kalacaklar ki yirmilik dişin normal çekimle veya ameliyatla alınmasında pek bir ağrı hissedilmiyor. Esas ağrı diş çekildikten sonra ve dişin uyuşması geçtikten sonra başlıyor ki bu ağrı da yine boğaz veya kulak ağrısına sebep olabiliyor.

YİRMİLİK DİŞ ÇEKİLDİKTEN SONRA YAPILMASI GEREKENLER
Dişinizi çektirdikten sonra diş çektirme fobisi sizi terketmiş olacak. Ağrı hissetmemek için diş çektirdiğiniz bölge iyileşene kadar ağrı kesici içerek rahatlayabilirsiniz. Dişinizi çektirdikten sonra diş hekiminin de tavsiye ettiği gibi diş çekimi sonrasında diş hekimi tarafından yapılan tampon yarım saat boyunca hiç çıkarılmamalıdır ve tampon çıkarıldıktan sonra tekrar bir tampon yapılmamalıdır. Tamponu çıkardıktan sonra diş çektirdiğiniz bölgedeki yaranız pıhtılaşmaya ve yavaş yavaş iyileşmeye başlayacaktır. Bu iyileşme sürecine siz de katkıda bulunmak için öncelikle dişinizin olduğu bölgeyi emip durmadan kanı tükürmeyin. Sigara içiyorsanız bir süre sigara içmeyin. Özellikle 24 saat içerisinde diş çektirdiğiniz bölge ile yemek yemeyin ve çok sıcak veya çok soğuk içecekler tüketmeyin. Bu dönemde ağız temizliğinize her zamankinden daha fazla dikkat edin ve dişinizi çektirdiğiniz bölgeyi bir süre fırçalamaktan kaçının.


21 Ağustos 2016 Pazar

Yirmilik diş ağrısının belirtileri ve yapılması gerekenler

Yabancılar arasında akıl dişi denilen yirmilik dişlerin ağız içerisinde en son çıkan dişlerden olduğu bilinmektedir. Bütün dişlerimiz çıktıktan sonra genelde 20'li yaşlarda diş etinde yer açılan yirmilik dişler çene yapısına göre veya dişlerimizin durumuna göre farklı şekillerde çıkabilir.

YİRMİLİK DİŞ AĞRISI KENDİNİ GİZLEYEBİLİR

Bazı insanlarda hiç çıkmadan gömülü halde kalan yirmilik dişler, bazı insanlarda ise sadece ucu çıkacak şekilde veya tam bir şekilde çıkabiliyor. Çıkarken de, çürüyüp çekildikten sonra da dayanılmaz ağrıya sebep olan yirmilik dişler her insanda farklı bölgelerde ağrılara sebep oluyor. Diş ağrısının dayanılmaz bir ağrı olduğunu çeken bilir; ancak yirmilik diş ağrısı normal diş ağrılarından çok daha şiddetli ağrılara sebep olabilir. Ağrıyan yirmilik diş kendi ağrısını sinsice gizleyerek boğazınızda veya kulağınızda şiddetli ağrıya sebep olabilir. Belki birçok kişi yirmilik dişlerden hiç şüphelenmeden kulağında veya boğazında oluşan şiddetli ağrı için diş hekimine gitmek yerine yanlış adres olarak kulak burun boğaz doktoruna gitmiştir. KBB doktorunun hiçbir şeyin yok bir de diş hekimine görün istersen demesi üzerine psikolojik olarak ağrı oluşan bölgede bulunan dişlere yoğunlaşılır ve ağrıya sebep olan bölgenin yirmilik dişin olduğu bölge olduğu anlaşılır.

DİŞ AĞRISINI HİSSEDER HİSSETMEZ DİŞ HEKİMİNE GİTMELİSİNİZ

Yirmilik diş ağrısı hissedildiği andan itibaren yirmilik diş ağrısı bu dayanılmaz ağrıdan kurtulmak için hemen diş hekimine gitmek de fayda vardır. Diş hekimlerinin genelde çekme taraftarı olduğu yirmilik diş çekilmeden önce dişinizde oluşan bir apse varsa bunu gidermek için bir süre antibiyotik kullanmanız yönünde diş hekiminiz reçete yazacaktır. Antibiyotiği düzenli bir şekilde ve diş doktorunun tavsiye ettiği şekilde kullandıktan sonra iltihabın tekrarlamaması için biran önce diş hekiminin kapısını çalın. Dişiniz çekilmeden önce muhtemelen çekimi yapılacak olan yirmilik dişinizin filmi çekilecek ve diş köklerinin eğilimine bakılacaktır.

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Sarı nokta hastalığı ile ilgili bilinmesi gerekenler


 Tıp jargonunda makula dejenerasyonu olarak anılan sarı nokta hastalığı; gözdeki merkezi görme sistemindeki yapısal bozukluk nedeniyle makulanın fonksiyonlarını kaybetmesinden ötürü ortaya çıkan bir hastalık olarak nitelendirilmektedir.

MAKULANIN ÖNEMLİ İŞLEVİ VAR

 Makulanın hassasiyetinin yüksekliği kadar önemi de oldukça büyüktür. Örneğin; dikiş yapmak için ipliği iğneden geçirme, sokaklardaki küçük tabela yazılarını okuyabilme vb. kabiliyetler makulanın sağlıklı bir şekilde çalışmasına bağlıdır. Makula dejenerasyonu genellikle ileri yaşlarda oluşan görme fonksiyonu bozukluklarından biridir. Makulanın alanında pek çok hastalık türü gelişebilmektedir  ancak en yaygın olarak sarı nokta hastalığı ortaya çıkmaktadır.

SARI NOKTA HASTALIĞI BELİRTİLERİ

 Bu hastalığın en belirgin özelliği görme sırasında görüntünün bulanıklaşması, görüntünün kırılması ve eğilmelerin olması ya da kısmi görme kaybının meydana gelmesidir. Sarı nokta hastalığı olan kişiler duvarda duran saate baktıklarında saatin şekil olarak genel hatlarını görebilirken akrep ve yelkovanın tam olarak saat kaçı gösterdiği detayını ne yazık ki seçememektedirler. Bireyler çoğunlukla günlük hayatlarındaki gazete okuma, televizyon izleme, yemek yeme vb. alışkanlıklarında görme sıkıntısı yaşadıkları için sorun yaşamaktadırlar.

BELLİ YAŞTAN SONRA DÜZENLİ DOKTOR KONTROLÜ YAPILMALI

 Sinsi bir hastalık olması nedeniyle genellikle ileriki seviyelerde fark edilen sarı nokta hastalığı bu nedenle tedavisi zor bir hal alabilmektedir. Sarı nokta hastalığının gelişimini ve erken teşhisinin takibi için 50'li yaşlardan itibaren her yıl olarak düzenli doktor kontrolünden geçilmesi önem taşımaktadır.

19 Ağustos 2016 Cuma

Boy uzaması ve yapılması gerekenler

Boy konusu hemen herkesin belli yaşlarda illa ki kafasına taktığı bir konudur. Özellikle ergenlik çağında ki gençlerin sıklıkla uğraşları arasındadır. Boy erkeklerde genelde 21 yaşına bayanlarda ise çoğunlukla 18 yaşına kadar uzamaya devam eder. Siz bu yazıyı okuduğunuza göre muhtemelen boy uzaması için yapılması gerekenler nelerdir gibi bir soru ile yola çıktınız.


ÖNCELİKLİ ADRESİNİZ İLGİLİ UZMAN DOKTORA GİTMEK OLMALI

18  yaşlardan sonra yavaş yavaş büyüme kıkırdakları kapandığından boy uzaması durur. Eğer siz yaşıtlarınızdan geride bir boy uzaması yaşıyorsanız ve boy uzaması için yapılması gerekenler nelerdir sorusuna cevap arıyorsanız; öncelikle bir doktora gitmeli ve kan ve hormon testlerinizi yaptırmalısınız. Burada ki değerler normal ise ve genetik olarak aileniz çok kısa değil ve siz kısa devam ediyorsanız, bazı “çölyak” gibi sindirim sistemi sorunlarını da göz önüne almanız oldukça önemlidir. Doktor kontrolleriniz sağlıklı geçtiyse sizin boy uzamanıza destek olacak şeyler vardır.

BASKETBOL İLE BOL BOL ZIPLAYIN

Bunlardan birisi zıplamaktır, zıplayarak bacaklarımızdaki plakların açılmasını ve birkaç cm uzamamız mümkündür bununla aynı mantıkta olan bir sporda basketboldur. Sık sık zıplama hareketleri olduğundan oldukça yararlıdır.

DÜZENLİ BİR ŞEKİLDE ESNEME HAREKETİ YAPMAYI UNUTMAYIN

 Ayrıca bunun haricinde geceleri yatmadan önce ve sabahları kalktığınızda beş dakika kadar esneme hareketleri yapabilirsiniz.

PLATESİ HAFİFE ALMAYIN

Basketboldan bile daha etkili bir diğer spor ise plates. Eklemlerinizi esneterek birkaç cm uzamanıza, eğer varsa duruş bozukluğunuz veya kamburluk gibi sorunlar, bunları düzelterek boyunuzun uzamasına faydası olacaktır.

BODY ÇALIŞMANIN VÜCUDA ETKİSİ NELER

Halk efsanesi olarak geçen bir konuda body yani vücut geliştirme sporu ile uğraşmak boyu kısaltır yanılgısı. Bakın boyunuz asla kısalmaz ancak sadece riskli birkaç hareket yaparsanız uzamasını baskılayabilir ama onlar haricinde vücut geliştirme sporu da yapmak hormon salgılamasını arttırdığından dolayı yardımcı olduğu görülmüştür.

BESLENMENİZE VE UYKU DÜZENİNİZE DİKKAT ETMELİSİNİZ

Bunların yanı sıra boy uzaması için yapılması gerekenler nelerdir sorusunun cevabına;  beslenme düzeninize ve uyku düzeninize özen göstermeniz gerekmektedir diyerek devam edebiliriz. Bol proteinli beslenmeyi ihmal etmemelisiniz ayrıca süt veya süt ürünleri önemli bir faktördür. Süt sevmiyorsanız dahi mutlaka bu açığınızı yoğurt, peynir gibi ürünlerden karşılamaya çalışınız. Uyku düzeninizi belirli bir şekle sokmaya gayret ediniz, mümkünse her gece 10 – 11 saatleri arasında uyuyun ve 6 -7 gibi uyanın. Gece uykusu boy uzaması ve vücut dinlenmesi için çok önemli ve maalesef insanların çok yanlış yaptığı konulardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Siz bu noktalara dikkat ederseniz genetik bir engeliniz yok ise boyunuzun maksimum değerine ulaşacaksınızdır.

17 Ağustos 2016 Çarşamba

Yeni doğan sarılığı

Bebekler anne karnındayken, akciğerlerini kullanamadığından, gerekli havayı göbek kordonu aracılığıyla diğer organlara taşır. Bebek doğduğu anda akciğerler devreye girer ve oksijen taşıyan hemoglobin değişir. Bu değişimle birlikte yeni doğan sarılığına yol açan bilirubin denen madde yüksek seviyeye çıkar. Bu durumsa sarılık belirtileri ciltte sararmayla kendini gösterir. Doğumun ikinci ya da üçüncü gününde başlayıp yaklaşık iki hafta kadar süren sarılık, vaktinde doğan bebeklerin ortalama % 60'ında, erken doğanların ise % 80'inde görülür.

YENİ DOĞAN SARILIĞININ BELİRTİLERİ

Sarılık öncelikle sarılık belirtileri olarak bebeğin yüzünde beliren renk değişikliğiyle kendini gösterir. Sararan cilt ve göz aklarıyla birlikte hastalık ilerledikçe tüm vücuda yayılır. Bilirubin seviyesindeki artış bebekte uyku yapar ve buna bağlı olarak emme isteğini azaltır. Yeteri kadar beslenemeyen bebeğin boşaltım sistemi yavaşladığından, sarılığa sebep olan bilirubin vücuttan atılamaz ve  bu da hastalığın ilerlemesine yol açar.

YENİ DOĞAN SARILIĞININ ÇEŞİTLERİ

Yeni doğan bebeklerde fizyolojik sarılık ve anne sütü sarılığı olmak üzere iki tip sarılık vardır. Fizyolojik sarılık, kırmızı kan hücrelerinin yıkımıyla yükselen bilirubin maddesinin vücuttan atılımının yavaş olması sonucunda ortaya çıkar. Beslenme ve idrar miktarının artışıyla sarılık kısa sürede sonlanır.  Bilirubin idrarla vücuttan atılır. Bebeğin yeteri kadar beslenmesi boşaltım sisteminin aktif olmasını sağlar. Böylece bilirubin vücudu daha hızlı terk eder.
Anne sütü sarılığı, sütteki özel bir maddeden kaynaklanmaktadır. Anne 24 saat bebeği emzirmeyip sonrasında emzirmeye devam ederek sarılığın ortadan kalkmasını sağlar.

YENİ DOĞAN SARILIĞININ TEDAVİSİ

Bazı bebeklerin sarılığı hafif seyreder ve bu durumda tedaviye gerek duyulmaz. Fakat bilirubin seviyesi yüksek olan ve yükselmeye devam eden durumlarda fototerapi (ışık tedavisi) uygulanır. Bu tedavi yöntemiyle vücutta biriken bilirubinin hızla atılması sağlanır.                                                Fototerapi yöntemi yüksek oranda bilirubin gözlenmişse yeterli gelmeyebilir. Böyle bir durumda da diğer bir tedavi yöntemi olan kan değişimi uygulanır.
Kandaki bilirubin değerlerinin çok yüksek olması  bebeğin beyninde ve işitme duyusunda hasara yol açabilir. Anne ve baba yeni doğan bebeği gözlemeli ve sarılık belirtileri ortaya çıktığında derhal bir çocuk doktoruna başvurmalıdır.

16 Ağustos 2016 Salı

Ağız kokusunun nedenleri ve çözümleri

Genel olarak bakıldığında birçok kişinin ortak sorunu olan ağız kokusu, farklı nedenlerden dolayı meydana gelebilir. Birçoğumuz bırakın bir ortamda rezil olmamak için kendi başımızayken bile ağız kokumuzdan iğrenebilir ve hemen ağız kokusunun nedenleri ile ilgili harekete geçebiliriz. Siz de bu yazıyı okuduğunuza göre muhtemelen sizin veya yakınınızdaki birinin ağız kokusu bulunuyor ve ağız kokusunun nedenlerine aynı zamanda ağız kokusu nasıl giderilir şeklinde kafanızda oluşan soruya cevap arıyorsunuzdur.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi ağız kokusunun nedenleri tek bir duruma bağlanamaz yine aynı şekilde ağız kokusu nasıl giderilir sorusu da tek bir cevapla yanıt bulamaz. Ağız kokusu bazen mideden gelebilir bazen çürüyen dişlerinizden, diş etlerinizden gelebilir. Neden çok olduğuna göre sizin de taktirinizdir ki çözüm de çok olacaktır ve nedene göre çözüm de farklı bir yöntem uygulanacaktır.

AĞIZ KOKUSUNUN NEDENLERİ

Şimdi öncelikle ağız kokusunun nedenleri nelermiş onlara bakalım ki ağız kokusu nasıl giderilebilir sorusuna da daha sağlıklı bir yanıt bulalım. Ağızda bulunan enfeksiyon, diş eti hastalığı veya düzensiz diş fırçalama nedeniyle ağızda kalan gıda artıkları, hem bakterilerin hem de bakterilerle beraber ağız kokusunun oluşmasına neden olur. Bakterilerin üretmiş olduğu “volatile sülfür” isimli gaz ağızda kokuyu meydana getirir. Bunlarla beraber mide rahatsızlığı olanlarda, diş yapısında bozukluk bulunanlarda, ağız kuruluğu olan kişilerde, şeker hastalarında, çok sık çay ve kahve tüketenlerde, baharatlı yiyecekleri çok fazla tüketenlerde ağız kokusu meydana gelebilir.

AĞIZ KOKUSUNDA DİL BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR

Görüldüğü gibi ağız kokusuna sebep olan birçok faktör bulunmaktadır. Ağız kokusunun nedenleri ile ilgili genel olarak bilgi sahibi olduğumuza göre şimdi ağız kokusu nasıl giderilir sorusuna cevap arayabiliriz. Öncelikle her öğünden sonra en az 3 dakika diş fırçalamayı alışkanlık haline getirmemiz gerekiyor, dişleri fırçaladıktan sonra diş fırçasını iyice yıkayıp kuru ve temiz bir yerde muhafaza etmek de burada büyük önem taşıyor. Diş kokusunun giderilmesi için önemli bir detay da dildir. Dilde çok fazla girintili ve pütürlü olması sebebiyle, bakteriler buraya çok rahat yerleşebilir ve dişe göre dilin temizliği biraz daha zor olabilir. Dişleri fırçalarken dilin yüzeyinin de özellikle arka kısımlarının fırça ile temizlenmesi ağız kokusunu giderme konusunda sizlere yardımcı olacaktır.

DİŞ ENFEKSYONLARINA DİKKAT EDİN

Normalde ağız kokusu yaşamayıp da diş çürükleri bulunan, diş eti sorunları yaşayan veya dişinde apse bulunanlar mutlaka diş hekimine görünerek, uzman tavsiyesi ile ağız ve diş sağlığı bakımı ile beraber tedavisini yaptırarak ağız kokusundan kurtulabilir.

SARIMSAK KOKUSUNU ÖNLEMEK İÇİN AÇ KARNINA SÜT İÇEBİLİRSİNİZ

Hepimiz için klasik bir alışkanlık haline gelen naneli şekerler, ağız spreyleri, gargaralar ağız kokusunun giderilmesinde sizlere geçici yani 5- 7 dakika arası bir katkı sağlar; ancak su ile hidrojen peroksit ile hazırlanan bir gargara ağız kokusunu giderme konusunda daha etkili olabilir. Özellikle gıda kaynaklı olan ağız kokularında mesela sarımsak, soğan gibi gıdaların ağızda bıraktığı kokularda sabahları aç karnına içilecek olan bir bardak süt bu kokunun giderilmesine yardımcı olur.

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Bamyanın faydaları nelerdir?


Doktorlarımız özellikle de uzman diyetisyenlerimiz her yeşil sebzelerin tüketilmesi konusunda her zaman uyarılarda bulunurlar. Her fırsatta doğal beslenmenin ve yeşille barışık yaşamanın önemine dikkat çeken uzmanlar bunu özendirmek ve yaşam biçimi haline getirmek için de her fırsatta açıklamalarda bulunuyorlar.

BAMYANIN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR

Bizde bu açıklamalardan yola çıkarak bu yazımızda sizlere bamyanın faydaları ile ilgili bazı bilgiler vermek istedik. Doğal yaşamın ve doğal beslenmenin şüphesiz birçok faydası vardır. Bu yazımızı okuduğunuzda doğal beslenmek için tercih edilecek gıdalar arasında listenin başına bamyayı da yazacağınızdan şüphemiz yok. Çünkü zayıflamak isteyen kadın ve erkeklerin diyet listesinde bulunması gereken, önemli hastalıklardan korunmak isteyenlerin mutlaka düzenli tüketmesi gereken ve bazı hastalıkların da tedavisinde kullanılan bamyanın faydaları saymakla bitmiyor.

OBEZİTE RİSKİNİ AZALTIR

Diyet yapan kadın veya erkekler günlük diyet lifinin yüzde onunu bamya ile karşılayabilir. Yarım su bardağı pişmiş bamyanın 2 gram lif sağladığı ve 25 kalori olduğu bilgisi kilo vermek isteyenleri heyecanlandıracaktır. Çözünür liflerin diyabet ile yüksek kan kolestrolünü önlediği, çözünmez liflerin ise sindirim sistemi fonksiyonlarını düzenlediği uzmanlar tarafından belirtilmektedir. Düzenli ve ihtiyaç kadar lif alımı obezite riski ile beraber, felç, kalp hastalığı, hipertansiyon gibi riskleri azaltabilir. Günde yarım bardak kadar tüketilen pişmiş bamya kadınlarda günlük C vitamininin yüzde 17'sini, erkeklerin ise yüzde 15'ini karşılıyor.

C VİTAMİNİ VE FOLAT İLE SAĞLIĞINIZA DESTEK OLUR

Güçlü bir antioksidan olan C vitamini; kemik, deri, kan damarları, bağışıklık sistemi sağlığına katkı sağlar. Kanser riski ile beraber yaşa bağlı olarak ortaya çıkan makula dejenerasyonunu ve hipertansiyonunu da azaltan C vitamini için bamya önemli bir gıdadır. Tam olarak verim alınması istenen bamyanın ısı, ışık, ve havaya fazla maruz kalmaması gerekmektedir. Aındıktan 3- 4 gün içinde tüketilmesi gereken bamyada bulunan C vitamini kaybını önlemek için de pişirmeden önce kesilmesi gerekiyor. Ayrıca yarım bardak pişmiş bamyanın içerisinde 37 mikrogram folat bulunmaktadır. Protein, karbonhidrat, yağ metabolizması için folat büyük öneme sahiptir. Yeterli miktarda alınan folat, depresyon, kanser ve kalp hastalığı risklerini azaltır. Hamile kadınlar düzenli folat aldığı taktirde doğacak olan çocuğunun doğum kusurları ile doğmaması için de tedbir almış olacaktır.

ANTİOKSİDAN AÇISINDAN ÇOK ZENGİNDİR

Sinir sisteminin düzgün çalışmasına da katkı yapan bamyada antioksidan açısından antioksidan bileşik konsantrasyonu, diğer sebzeler ve çoğu meydevede bulunan antioksidan meyvelerden daha fazladır. Serbest radikallerin DNA ve hücre zarına verdiği zararı önleme açısından büyük bir öneme sahip olan antioksidanlar, kalp hastalığı, kanser, ve Alzheimer hastalığı gibi nörolojik hastalıkların önlenmesine de katkı yapar.

DÜŞÜK KALORİSİ İLE KİLO VERMEK İSTEYENLERİN DOSTU

Kilo vermek isteyenler için ideal bir besin olan bamyanın, düşük kalorili bir sebze olduğu ve içerisinde bulunan müsilaj ile zamkların ince bağırsakta emilimi düzenlediği, kan şekerini ise düzenlediği belirtilmektedir. Bamyanın faydaları ile ilgili bilgi verirken araya sıkıştırdığımız kullanım şekillerine de dikkat etmeniz faydanıza olacaktır; çünkü sağlık faydasını yitirmek istemediğiniz bamyayı kısık ateşte pişirmeniz gerekiyor.

İYİ BAKTERİLERİN YAYILMASINA YARDIMCI OLUR

Probiyotik olarak adlandırılan ve iyi bakteri olarak bilinen bakterilerin yayılmasının kolaylaşmasında da bamya önemli bir rol oynuyor. B kompleks vitaminlerin biyosentezine yardımcı olan bamya, iyi bir laktasif görevini de üstlenir. Ülserin iyileşmesinde etkili bir sebze olan bamya, spastik kolon tedavisinde de etkilidir. Yazımızın sonlarına gelirken bamyanın faydaları arasında mide- bağırsak kanalının yumuşamasına yardımcıdır, okzalattanı bünyesinde her ne kadar çikolta, kuzu eti veya bir ıspanak kadar barındırmasa da bamyada da bulunur; ancak okzalata eğilimli böbrek taşınız bulunuyorsa, bamya tüketimindde ölçülü olmanızda ve aşırıya kaçmamakta fayda vardır.

14 Ağustos 2016 Pazar

Koşu yapmanın 6 faydası


En başta doktorlar olmak üzere internette sağlıklı bir yaşam için her zaman karşımıza spor yapmanın önemi çıkar. Genç ve zinde kalmak için spor yapın denilir, sağlığınızı korumak için spor yapın denilir, kilo vermek için spor yapın denilir. Sporun daha birçok faktörü ile sağlığımıza doğrudan etki ettiği şüphesizdir. Bu yazımızda koşmanın faydaları üzerinde duracağız. Ve koştuğunuzda vücudunuzda meydana gelecek olan 6 etkiye birlikte bakalım.

1- KEMİK KALİTESİNİ KORUMAK İÇİN KOŞUN

Koşmak, vücudunuzun bütün iskelet sistemini harekete geçirerek, kemiklerinizin kalitesini korumakta etkisini gösterir. Düzenli ve tempolu koşuyu bir yaşam biçimi haline getirmiş olanlar, osteoporoz riskinden uzak kalarak attığı her adımda vücudunun kilo vermesini sağlayabilir. Bu ilk maddemizi koşmanın faydaları arasında birinci sırada gösterebiliriz.

2- 1 KİLOMETREDE 100 KALORİ YAKARAK FORMUNUZU KORUYUN

Bilindiği gibi koşmak için fazla enerji gerekmektedir ve koştuğunuz zaman vücudunuz bu enerjiyi sağlamak için depoda bulunan kalorileri kullanır. Koştuğunuz her bir kilometrede yaklaşık 100 kalori yakacaksınız. Normal bir hız ve tempo ile koştuğunuz zaman, bisiklet süren, yüzen veya egzersiz yapan birinden daha fazla kalori yakabilirisiniz.

3- METABOLİZMANIZ İÇİN KOŞUN

Koşu bittikten sonra da vücudunuz sizi ödüllendirmeye devam ediyor. Koşarken bol miktarda aldığınız oksijen vücudunuzda bulunan kaloriyi yakma kapasitesini arttırıyor. Metabolizmanızın hızına bakarak vücudunuzun bir günde yaktığı kalori miktarını farkedebilirsiniz. Eğer metobolizma hızınızda artış sürüyorsa, vücudunuzda kalori yakımı devam ediyor demektir.

4- KALBİNİZİ GÜÇLENDİRMEK VE DİNLENDİRMEK İÇİN KOŞUN

Koşma ile kalbiniz büyüyerek, kuvvetlenecektir. Kendinizi daha zinde hissetmenizi sağlayacaktır; ancak burada önemli bir detaya dikkat çekmekte fayda var koşarken kapasitenizi fazla zorlayarak kalbinize zarar vermemeye dikkat edin. Düzenli koştuğunuz taktirde dinlendiğiniz normal zamanlardaki nabız hızınız 75'ten 55'e düşebilir ve bu şekilde günde 30 bin yılda 10 milyon kalp atışı tassarrufu ederek kalbinizi rahatlatabilirsiniz.

5- HASTALIKLARDAN KORUNMAK İÇİN KOŞUN

Koşmak, kalbinize daha ekonomik ve daha uzun süre çalışma imkanı sağlar. Bununla beraber obezite, yüksek tansiyon, kolestrol, diyabet gibi hastalıklarla da koşarak daha etkin mücadele edebilirsiniz. 1 saat boyunca orta tempoda yapacağınız koşu ile saatte ortalama 550 kalori yakabilirsiniz. Bununla beraber koşu bandında koşmak yerine varsa imkanınız temiz havada koşmanız size daha da fayda sağlayacaktır.

6- KANINIZDAKİ ŞEKER ORANINI DÜŞÜRMEK İÇİN KOŞUN

Koşarak kanınızda bulunan şeker oranını düşürebilirsiniz. Şekeri kaslara gönderen ve yağların da kalçalarda toplanmasına neden olan Ensilün hormonunun düşmesiyle kanınızdaki şeker oranı da düşecektir. 6 madde ile sınırlı olmasa da koşmanın faydaları ile ilgili sizleri bilgilendirmeye çalıştık. Siz de sağlığınıza dikkat ediyorsanız ve bunun için sürekli takip halindeyseniz sitemizi takibe alabilir, sağlığınızla ilgili diğer bilgileri de inceleyebilirsiniz.

13 Ağustos 2016 Cumartesi

Demir eksikliğinin belirtileri

Vücudumuzda alyuvarların oksijen taşımasında önemli bir yere sahip olan demir, vücudumuz tarafından üretilmediği için beslenme yolu ile üretilmesi gereken önemli bir mineral arasında yer alır. Vücudumuzu demir gibi önemli mineralden mahrum bırakmamak için beslenirken demir yönünden zengin gıdaları seçmemiz gerekiyor.
Et ve et ürünleri ile beraber yumurta, soya fasulyesi, et pekmez gibi gıdalarla vücudun demir ihtiyacını karşılayabiliriz. Demir minerali ile ilgili olarak kısa bir bilgi verdikten sonra demir eksikliğinin belirtileri nelermiş birlikte bakalım.

NEFES DARLIĞI VE ÇABUK YORULMA

Metabolizmanın normalin dışında çalışması durumunun nedenlerden birisi de demir eksikliği olabilir. Çok sık ve derin nefes alıyorsanız, aldığınız oksijen miktarı yetersiz olabilir ve sürekli derin derin solunma ihtiyacı demir eksikliğinin belirtileri olarak gösterilebilir. Eğer vücudunuzda demir eksikliği bulunuyorsa nefes alıp vermeniz zorlaşabilir ve bununla bağlantılı olarak, normal hayatta daha çabuk yorulma hissi ile daha fazla dinlenme ihtiyacı hissedebilirsiniz. Yorgunluk ve fazla dinlenme ihtiyacı ile beraber halsizlik durumu da söz konusu ise demir eksiliği belirtileri kapınızı çalıyor olabilir.

SAÇLARINIZIN DÖKÜLME SEBEBİ OLABİLİR

Demir eksikliği metabolizmayı etkilediği gibi vücuda oksijen taşınmasını da etkilemektedir. Bu noktada saç köklerinin dirençli olması için büyük önem taşıyan oksijen saç köklerine ulaşamayabilir ve bu durumda saç köklerinizin güçsüzleşmesine, saçlarınızın dökülmesine sebep olabilir.

KALP ÇARPINTILARINA DİKKAT

Demir eksikliği ile beraber vücutta kırmızı kan hücrelerinin de düşmesi cilt renginin açılmasına ve cildin solmasına sebep olabilir. Demir eksikliğinin belirtileri ve vücuda verdiği zarar konusunda en önemli etken vücudun oksijen ihtiyacının karşılanamaması olduğunu belirtmiştik, buna bağlı olarak da doku eksilmeleri meydana gelebilir ve bu durum da dengesizliğe sebep olabilir.

Adet sancıları ve sancıları azaltmanın yolları

Bayanların ergenlik çağına girme nedenlerinden biri olan ve dönemsel olarak yaşanan âdet görülmesi bazen sancılı olabilmektedir. Adet gören kadının bu süreçte ağrı hissetmesine verilen olan Dismonere yani ağrılı adet görme durumu kadınların yarısından fazlasında az şiddetli veya çok şiddetli ağrılar olarak görülmektedir. Kanama sırasında kanamayı kontrol altına almaya çalışan rahim kasılmalarının ortaya çıkardığı bu ağrılar bazen dayanılmaz hale gelebilmektedir.

ADET BAŞLAMADAN ÖNCE AĞRI KENDİNİ HİSSETTİREBİLİR

Karın bölgesinin alt bölgesi ile kasıklarda hissedilen adet sancıları beraberinde şiddetli bel ağrısı ve baş ağrısını da getirebilir. Adet sancısı yaşayan kadınlarda aynı zamanda kabızlık, mide bulantıları, kusma, ishal, halsizlik gibi durumlarda baş gösterebilir. Genelde âdet başlamadan yaklaşık 24 saat öncesinde başlayan adet sancıları, kısa süreli de olsa bazen şiddetini arttırabilir. Özellikle âdetin  ilk günlerinde şiddetli ağrı ile kendini hissettiren sancılı süreç âdet döneminin sonlarına doğru hafiflemeye başlar.

BAZI ÖNLEMLERLE ADET SANCILARI AZALTILABİLİR

Dismonore yani adet sancıları için bazı önlemler alarak bu sancılar minumuma indirilebilir. Bunu dikkate alarak âdet dönemi öncesi ve âdet döneminde çay, kahve, kola gibi içeceklerden uzak durmak sancıların azalmasına yardımcı olacaktır. Bununla beraber ağrı hissedilen bölgelere masaj da âdet sancısının daha az hissedilmesini sağlayacaktır. Bu süreci yaşayan ve fazla sancı çekmek istemeyen kadınların, kendini yormaması ve sinirli bir ruh halinden kaçınması gerekmektedir.

İLAÇ ALMADAN ÖNCE DOKTORUNUZA DANIŞMANIZ GEREKİYOR

Stresli ortamlarda adet sancısı için tehlike oluşturmaktadır. Adet dönemindeki kadınların stresten uzak durması; aynı zamanda kasık ve karın bölgesini sıcak tutması da adet sancısı ağrılarını daha az hissetmesini sağlayabilir. Çok aşırıya kaçmamak şartıyla bitki çayları da bu sürece olumlu katkı sağlayabilir. Bu dönemde kabızlık yaşayanların ise lifli gıdalar tüketmesi, bol miktarda su tüketmesi önem arz ederken, sigara ve alkolden de uzak durması gerekmektedir. Adet sancıları dayanılmaz olan ve bunun için ilaç tedavisi almak isteyenlerin ise mutlaka kadın hastalıkları ve doğum uzmanına danışması faydasına olacaktır.