30 Ağustos 2016 Salı

Hareketsiz yaşam bel fıtığına sebep olabilir

                                 
Hareketsiz, egzersiz yaşam ne yazık ki günümüz insanının en büyük problemlerinden biri olarak görülüyor. Yeni yaşam koşulları ve standartları bizleri ister istemez hareketsiz bir yaşamın kollarına sürüklüyor.
Artık alışverişi bile yerimizi kıpırdamadan yapabiliyoruz, göz alabildiğine uzanan apartmanlar, siteler spor yapılacak alanları istila ediyor. Nefes almakta zorluk çekiyoruz. Kısacık mesafelere bile arabamızla gidiyoruz. Hal böyle olunca da 40-50 sene önce hiç karşılaşılmayan hastalıklar, rahatsızlıklar daha da artıyor.
Hareketsiz yaşam en çok bel, omurilik bölgesini etkiliyor. Egzersizin olmadığı hayatı alışkanlık haline getiren bireyler bel kısımlarında yağlanmadan sonra bel fıtığına kolaylıkla yakalanabiliyorlar.

BEL FITIĞI YAŞI DÜŞTÜ

 Emsey Hospital’dan Beyin Omurilik ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Salih Aydın; çoğunlukla 30-60 yaş aralığında daha sık görülmesine rağmen bel fıtığı, diğer yaş gruplarında da ortaya çıkabiliyor, dedi.
Aydın, hareketsiz yaşam tarzının yaş sınırının artık 30’ların altına düştüğünü de belirterek buna bağlı olarak bel fıtığı vakalarının görülme sınırının da düştüğünü sözlerine ekledi.

YAŞAM TARZI BEL FITIĞINA NEDEN OLABİLİR

Spordan uzak ve hareketsiz bir yaşam tarzı, kasların taşıması gereken tüm yükün omurgaya binmesine sebep olduğunu söyleyen Aydın, söz konusu hastaların birden fazla ameliyata gereksinim duyabileceklerini de belirtti.

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Vertigo nasıl ortaya çıkar ve tedavisi

Günümüzde pek çok rahatsızlık bulunmaktadır. Bunlardan birisi olan vertigo dönmek, baş dönmesi anlamlarını taşımaktadır. Asıl kökü Latinceden gelir. Birçok organları birbirine bağlayarak denge sağlamaya çalışır. Vertigo bir iç kulak hastalığıdır.  Meniera ise buna benzer. Şiddetli baş dönmesi. Yatarken aniden yataktan kalkmak, havaya bakmak, öne eğilmek ile meydana gelen şiddetli derece de başımızın dönmesinden kaynaklanan bir rahatsızlık türüdür.

VERTİGO NE İLE ORTAYA ÇIKAR

Vertigoya neden olan organların en başında kulak burun boğaz gelir bir hekime gidildiğinde sırasıyla göz, nöroloji, kardiyoloji gibi yerlere muayene olunmalıdır. Çünkü vertigoyu tetikleyen rahatsızlığın ne olduğunu araştırmak gerekir. İç kulağın sebep olduğu yerler: iç kulağın içerisinde otolit adında tozcuklar bulunur. Bu da insan sağlığını olumsuz etkiler. Solunum yolu enfeksiyonlarındaki tutulmalar oluşur. Kulağımızın içerisindeki sıvının fazlalaşması sıvıda oluşan tümördür. Ateşli hastalık geçirip de menenjit olursak bu da iç kulağı etkiler. Orta kulak iltihaplarının yaygın olarak iç kulağa doğru yayılır. Beyine ulaşan sinyallerin iç kulak sebebiyle sinirlerin iltihaplanması gibi sebeplerden kaynaklanır.

VERTİGO NASIL TEDAVİ EDİLİR

İlk önce kişinin bir hekime başvurması gerekli tetkiklerden geçmesi şarttır. Önemli olan hastanın tedavisinin sebebinin araştırılmasıdır. Vertigoyu tetikleyen meniera hastalığı ilk önce ilaç tedavisiyle başlamaktadır eğer ilerlemiş ise de ameliyat gerekmektedir. Eğer vertigo küçük ve stres psikolojik sebeplerden oluşmuşsa dinlenerek veya ilaç kullanılarak da tedavi edilir.

UZUN SÜRELİ TAKİP VE TEDAVİ GEREKEBİLİR

Uzun süren vertigo bazen tüm araştırmalara rağmen sebebi bulunmamaktadır. Hasta takip edilerek kullandığı ilaçların içerisinde denge sistemini zorlayıp zorlamadığına bakılır. Eğer hasta ciddi derecede hayati önem taşıyorsa ilacı kesilerek 5-6 ay sonra tetkikler tekrar yapılarak incelemeye alınır. Bütün bu araştırılmalara rağmen hastanın tedavi sürecinde vestibüler iyileştirme uygulanabilir. Ve hastalığı ne kadar tetikleyen nedenler stres sigara gibi sebeplerden de uzak durmak gerekir. Vestibüler iyileştirme da hasta bir yerde hareket halindeyken veya bağımsız olarak hareketteyse düşmesini engelleyip yürümesinin güvenli olmasını sağlamaktır.

Avokado çayının yararları ve tarifi

 Doğada sağlığımıza büyük katkı sağlayacak birçok bitki türü sebze ve meyve bulunmaktadır.  Özellikle takviye edici yapılarıyla sağlığımıza katkıda bulunan bitkisel ürünler son zamanlarda daha da talep görmeye başladı. Biz de sizlere bu yazımızda yardımcı olabilmek için avakado çayının faydaları nelerdir, sorusuna yazımızda yer verdik.
Sağlık açısından avokadonun ne kadar faydalı olduğunu farklı şekilde duymuşsunuzdur. Bu bitkinin yapraklarının da en az kendisi kadar yararlı olduğunu biliyor muydunuz? Bu özel bitkinin yapraklarında cilt için, gençleştirici, sıkılaştırıcı ve güzelleştirici özellikler bulunmaktadır.

AVAKADO ÇAYININ TARİFİ

Avakado çayının nasıl hazırlandığına kısaca değinmeye çalışalım: Kurutulmuş avokado yapraklarından bir miktar (yemek kaşığı); 3 ile 4 bardak olabilir. Kaynar bir suda yirmi dakika kadar demlendirilmelidir. Sonrasında hazırlanan çay, bal ve ya sade şekilde içilebilir. Dahası bu karışımı içmenin yanında, bir pamuk yardımı ile cilt temizliğiniz içinde kullanabilirsiniz.

AVAKADO ÇAYININ FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR

Genel olarak avakado çayından bahsettikten ve avakado çayının nasıl hazırlandığından bahsettikten sonra şimdi de avakado çayının faydaları nelerdir sorusunun cevabına hep birlikte bakalım.

  • Yukarıda bahsedilen şekline benzer çay yardımı ile cildinizi, cildinizde oluşan kızarıklık ve lekeleri azaltabilirsiniz.
  • Avokado çayının böbreklerde oluşan atıkların ve toksinlerin temizlenmesinde etkisi çok fazladır.
  • Ayrıca bu temizlik sonrasında böbreklerinde sağlıklı şekilde çalışmasına yardımcı olur.
  • Çayının bir diğer özelliği ise, pamukçuk tedavisi ile kuru ciltlerde çok rahat kullanılabilir.
  • Dahası bakteri bazlı enfeksiyonlarda farklı isimlerdeki bakterileri yok etme özelliğine sahiptir.
  • Etkili bir ağrı önleyicisidir. Adet sancısından, bel ağrısına hatta diş ağrısını da tedavi ettiği bilinmelidir. Bir diğer ağrı çeşitlerinden migren ağrısında da kullanılabilir.
  • Avokado çayının böbrek taşının düşürülmesindeki etkisi unutulmamalıdır.
  • Gördüğünüz gibi avakado çayının faydaları nelerdir sorusuna cevap ararken, cildimize yaptığı olumlu etki, böbreklere katkısı, ağrı önleyici özelliği gibi farklı etkileri bulunmaktadır. Sizler de avakado çayını tarifimizdeki gibi hazırlayarak deneyebilirsiniz. Sağlıklı günler dileriz.

23 Ağustos 2016 Salı

Kabızlığın nedenleri ve kabızlık için alınması gereken önlemler


Sindirim sistemlerinde bulunan bir rahatsızlık sancılı günler geçirmenize ve yaşam konforunuzun düşmesine sebep olabilir. Dışkılama yaparken bu sayının azalması aynı zamanda dışkılama esnasında aşırı ıkınmak, zorlu bir dışkılanma süreci kabızlık olarak adlandırılır. Karın ağrısına da sebep olan kabızlık daha çok karında şişkinlik meydana getirerek kendini hissettirir.

HASTALIK VE KULLANILAN İLAÇLAR KABIZLIĞA NEDEN OLABİLİR

Kronik sinir sistemi hastalıkları başta olmak üzere farklı hastalıklar nedeniyle dışkılamada zorluk ve düzensizlik görülme ihtimali bulunur. Kullanılan ilaçların etkisi de kabızlığa sebep olabilir. Makatta bulunan çatlak, apse ve anal bölge hastalıkları da dışkılamayı geciktirebilir ve bu da yine kabızlığa sebep olabilir. Bağırsakta meydana gelen tıkanmadan kaynaklı olarak mekanik kabızlık, bağırsaklarda bulunan iltihap durumu ve gebelik gibi durumlar da kabızlığa neden olabilir.

KABIZLIĞIN SEBEPLERİ

Sindirim sistemi bozukluğunu ve kabızlığı beslenme biçimi de tetikleyebilir. Bunun dışında yüksek miktarda rafine şeker tüketimi, lifli gıdaların fazla tercih edilmemesi, günlük gerekenden daha az su tüketilmesi, fast food tarzı beslenmelerle beraber tek yönlü beslenme de kabızlığın sebepleri arasında gösterilebilir. Bunlarla beraber fazla hareket etmemek, vaktin büyük bir kısmını oturarak geçirmek, yapılan uzun seyahatler ve dışkılanma ihtiyacını ertelemek kabızlığa neden olabilir.

BAĞIRSAK KANSERİ'NİN HABERCİSİ OLABİLİR

Şiddetli kabızlık yaşayanlarda hemoroid, makat çatlağı, apse gibi anal bölge sorunları yaşanabilir. Uzun süre kabızlık yaşayanlar özellikle 40 yaşını geçmeyen bireyler yaşadıkları bu kabızlığın sebepleri arkasında başka nedenler olabileceğini unutmamalı ve ihmal etmeden bir doktora görünerek gerekirse kolonoskopi yaptırmalıdır; çünkü uzun süre devam eden kabızlığın arka planında bağırsak kanseri başlangıç durumları olabilir ve bağırsak kanserinin habercisi olabilir.

GÜNLÜK 4- 5 ÖĞÜN TIKA BASA YEMEDEN DÜZENLİ BESLENİN

Kabızlığı önlemek için öncelikle yapmanız gereken, gün içerisinde bol bol su içmektir. Sabahları içilecek bir bardak ılık su tüm sindirim sisteminin harekete geçmesi için etkili olacaktır. Yemek yeme alışkanlığınızı bir düzene sokarak günde 2 veya 3 öğün tıka basa yemek yerine günlük öğününüzü 4- 5 öğüne yayarak sebze ve meyve de tüketerek lifli yiyecekler tercih etmeniz faydalı olacaktır. Sabahları yenilecek yaklaşık yarım su bardağı yulaf ezmesi günlük lif ihtiyacını karşılayacak düzeydedir. Özellikle oturarak masa başı çalışanlar hareket etmeyi ihmal etmemeli ve mümkünse spor yapmayı herkes yaşam biçimi haline getirmelidir.

BESLENİRKEN TERCİH ETTİĞİNİZ YİYECEKLERE DİKKAT EDİN

Günlük tuvalet ihtiyacınızı özellikle sabahları gidermenizde fayda olacaktır; aynı zamanda tuvalet ihtiyacının ertelenmemesi de gerekiyor. Kabızlığı önlemek için özellikle baklagiller, taze fasulye, salatalık, kabak, havuç, lahana gibi sebzelerle, kayısı, elma, armut, incir gibi meyveler ve mercimek, fasulye, nohut gibi baklagillerin tüketimine posalı yiyeceklere ağırlık verilmesine dikkat edilmesi lazım. Probiyotik yoğurtun içine keten tohumu ekleyerek tüketmeniz, bitkisel çay içmeniz, gerektiğinde yumuşatıcı laksatif kullanılması ayrıca rafine şekerli yiyeceklerden, kızartmalardan kaçınılması da kabızlığın giderilmesinde ve kabız olmamak için önlem alınmasında büyük önem taşıyor.

22 Ağustos 2016 Pazartesi

Yirmilik diş nasıl çekilir ve diş çekildikten sonra neler yapılmalı

YİRMİLİK DİŞLER FARKLI METODLARLA ÇEKİLEBİLİR
Diş köklerinizde bir sorun bulunmuyorsa, yirmilik dişiniz çekilirken sıkıntı olmayacak kadar dışarı çıkmışsa ve kullanmış olduğunuz antibiyotiklerle dişinizin iltihabı kurumuşsa diş çekilmeye hazır demektir. Diş çektirme fobisi olanlar bu çekimden hiç korkmaması gerekiyor; çünkü iyi bir diş hekimi ağrısız bir şekilde dişinizi çekecektir; hatta siz diş çekiminin ne zaman başlayacağını düşünürken diş hekiminin elinde yirmilik dişi görebilirsiniz. Diş kökleri sorunlu olanlar ve yirmilik dişi tam çıkmayanlar ise yirmilik dişini ameliyatla aldırmak zorunda kalacaklar ki yirmilik dişin normal çekimle veya ameliyatla alınmasında pek bir ağrı hissedilmiyor. Esas ağrı diş çekildikten sonra ve dişin uyuşması geçtikten sonra başlıyor ki bu ağrı da yine boğaz veya kulak ağrısına sebep olabiliyor.

YİRMİLİK DİŞ ÇEKİLDİKTEN SONRA YAPILMASI GEREKENLER
Dişinizi çektirdikten sonra diş çektirme fobisi sizi terketmiş olacak. Ağrı hissetmemek için diş çektirdiğiniz bölge iyileşene kadar ağrı kesici içerek rahatlayabilirsiniz. Dişinizi çektirdikten sonra diş hekiminin de tavsiye ettiği gibi diş çekimi sonrasında diş hekimi tarafından yapılan tampon yarım saat boyunca hiç çıkarılmamalıdır ve tampon çıkarıldıktan sonra tekrar bir tampon yapılmamalıdır. Tamponu çıkardıktan sonra diş çektirdiğiniz bölgedeki yaranız pıhtılaşmaya ve yavaş yavaş iyileşmeye başlayacaktır. Bu iyileşme sürecine siz de katkıda bulunmak için öncelikle dişinizin olduğu bölgeyi emip durmadan kanı tükürmeyin. Sigara içiyorsanız bir süre sigara içmeyin. Özellikle 24 saat içerisinde diş çektirdiğiniz bölge ile yemek yemeyin ve çok sıcak veya çok soğuk içecekler tüketmeyin. Bu dönemde ağız temizliğinize her zamankinden daha fazla dikkat edin ve dişinizi çektirdiğiniz bölgeyi bir süre fırçalamaktan kaçının.


21 Ağustos 2016 Pazar

Yirmilik diş ağrısının belirtileri ve yapılması gerekenler

Yabancılar arasında akıl dişi denilen yirmilik dişlerin ağız içerisinde en son çıkan dişlerden olduğu bilinmektedir. Bütün dişlerimiz çıktıktan sonra genelde 20'li yaşlarda diş etinde yer açılan yirmilik dişler çene yapısına göre veya dişlerimizin durumuna göre farklı şekillerde çıkabilir.

YİRMİLİK DİŞ AĞRISI KENDİNİ GİZLEYEBİLİR

Bazı insanlarda hiç çıkmadan gömülü halde kalan yirmilik dişler, bazı insanlarda ise sadece ucu çıkacak şekilde veya tam bir şekilde çıkabiliyor. Çıkarken de, çürüyüp çekildikten sonra da dayanılmaz ağrıya sebep olan yirmilik dişler her insanda farklı bölgelerde ağrılara sebep oluyor. Diş ağrısının dayanılmaz bir ağrı olduğunu çeken bilir; ancak yirmilik diş ağrısı normal diş ağrılarından çok daha şiddetli ağrılara sebep olabilir. Ağrıyan yirmilik diş kendi ağrısını sinsice gizleyerek boğazınızda veya kulağınızda şiddetli ağrıya sebep olabilir. Belki birçok kişi yirmilik dişlerden hiç şüphelenmeden kulağında veya boğazında oluşan şiddetli ağrı için diş hekimine gitmek yerine yanlış adres olarak kulak burun boğaz doktoruna gitmiştir. KBB doktorunun hiçbir şeyin yok bir de diş hekimine görün istersen demesi üzerine psikolojik olarak ağrı oluşan bölgede bulunan dişlere yoğunlaşılır ve ağrıya sebep olan bölgenin yirmilik dişin olduğu bölge olduğu anlaşılır.

DİŞ AĞRISINI HİSSEDER HİSSETMEZ DİŞ HEKİMİNE GİTMELİSİNİZ

Yirmilik diş ağrısı hissedildiği andan itibaren yirmilik diş ağrısı bu dayanılmaz ağrıdan kurtulmak için hemen diş hekimine gitmek de fayda vardır. Diş hekimlerinin genelde çekme taraftarı olduğu yirmilik diş çekilmeden önce dişinizde oluşan bir apse varsa bunu gidermek için bir süre antibiyotik kullanmanız yönünde diş hekiminiz reçete yazacaktır. Antibiyotiği düzenli bir şekilde ve diş doktorunun tavsiye ettiği şekilde kullandıktan sonra iltihabın tekrarlamaması için biran önce diş hekiminin kapısını çalın. Dişiniz çekilmeden önce muhtemelen çekimi yapılacak olan yirmilik dişinizin filmi çekilecek ve diş köklerinin eğilimine bakılacaktır.

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Sarı nokta hastalığı ile ilgili bilinmesi gerekenler


 Tıp jargonunda makula dejenerasyonu olarak anılan sarı nokta hastalığı; gözdeki merkezi görme sistemindeki yapısal bozukluk nedeniyle makulanın fonksiyonlarını kaybetmesinden ötürü ortaya çıkan bir hastalık olarak nitelendirilmektedir.

MAKULANIN ÖNEMLİ İŞLEVİ VAR

 Makulanın hassasiyetinin yüksekliği kadar önemi de oldukça büyüktür. Örneğin; dikiş yapmak için ipliği iğneden geçirme, sokaklardaki küçük tabela yazılarını okuyabilme vb. kabiliyetler makulanın sağlıklı bir şekilde çalışmasına bağlıdır. Makula dejenerasyonu genellikle ileri yaşlarda oluşan görme fonksiyonu bozukluklarından biridir. Makulanın alanında pek çok hastalık türü gelişebilmektedir  ancak en yaygın olarak sarı nokta hastalığı ortaya çıkmaktadır.

SARI NOKTA HASTALIĞI BELİRTİLERİ

 Bu hastalığın en belirgin özelliği görme sırasında görüntünün bulanıklaşması, görüntünün kırılması ve eğilmelerin olması ya da kısmi görme kaybının meydana gelmesidir. Sarı nokta hastalığı olan kişiler duvarda duran saate baktıklarında saatin şekil olarak genel hatlarını görebilirken akrep ve yelkovanın tam olarak saat kaçı gösterdiği detayını ne yazık ki seçememektedirler. Bireyler çoğunlukla günlük hayatlarındaki gazete okuma, televizyon izleme, yemek yeme vb. alışkanlıklarında görme sıkıntısı yaşadıkları için sorun yaşamaktadırlar.

BELLİ YAŞTAN SONRA DÜZENLİ DOKTOR KONTROLÜ YAPILMALI

 Sinsi bir hastalık olması nedeniyle genellikle ileriki seviyelerde fark edilen sarı nokta hastalığı bu nedenle tedavisi zor bir hal alabilmektedir. Sarı nokta hastalığının gelişimini ve erken teşhisinin takibi için 50'li yaşlardan itibaren her yıl olarak düzenli doktor kontrolünden geçilmesi önem taşımaktadır.

19 Ağustos 2016 Cuma

Boy uzaması ve yapılması gerekenler

Boy konusu hemen herkesin belli yaşlarda illa ki kafasına taktığı bir konudur. Özellikle ergenlik çağında ki gençlerin sıklıkla uğraşları arasındadır. Boy erkeklerde genelde 21 yaşına bayanlarda ise çoğunlukla 18 yaşına kadar uzamaya devam eder. Siz bu yazıyı okuduğunuza göre muhtemelen boy uzaması için yapılması gerekenler nelerdir gibi bir soru ile yola çıktınız.


ÖNCELİKLİ ADRESİNİZ İLGİLİ UZMAN DOKTORA GİTMEK OLMALI

18  yaşlardan sonra yavaş yavaş büyüme kıkırdakları kapandığından boy uzaması durur. Eğer siz yaşıtlarınızdan geride bir boy uzaması yaşıyorsanız ve boy uzaması için yapılması gerekenler nelerdir sorusuna cevap arıyorsanız; öncelikle bir doktora gitmeli ve kan ve hormon testlerinizi yaptırmalısınız. Burada ki değerler normal ise ve genetik olarak aileniz çok kısa değil ve siz kısa devam ediyorsanız, bazı “çölyak” gibi sindirim sistemi sorunlarını da göz önüne almanız oldukça önemlidir. Doktor kontrolleriniz sağlıklı geçtiyse sizin boy uzamanıza destek olacak şeyler vardır.

BASKETBOL İLE BOL BOL ZIPLAYIN

Bunlardan birisi zıplamaktır, zıplayarak bacaklarımızdaki plakların açılmasını ve birkaç cm uzamamız mümkündür bununla aynı mantıkta olan bir sporda basketboldur. Sık sık zıplama hareketleri olduğundan oldukça yararlıdır.

DÜZENLİ BİR ŞEKİLDE ESNEME HAREKETİ YAPMAYI UNUTMAYIN

 Ayrıca bunun haricinde geceleri yatmadan önce ve sabahları kalktığınızda beş dakika kadar esneme hareketleri yapabilirsiniz.

PLATESİ HAFİFE ALMAYIN

Basketboldan bile daha etkili bir diğer spor ise plates. Eklemlerinizi esneterek birkaç cm uzamanıza, eğer varsa duruş bozukluğunuz veya kamburluk gibi sorunlar, bunları düzelterek boyunuzun uzamasına faydası olacaktır.

BODY ÇALIŞMANIN VÜCUDA ETKİSİ NELER

Halk efsanesi olarak geçen bir konuda body yani vücut geliştirme sporu ile uğraşmak boyu kısaltır yanılgısı. Bakın boyunuz asla kısalmaz ancak sadece riskli birkaç hareket yaparsanız uzamasını baskılayabilir ama onlar haricinde vücut geliştirme sporu da yapmak hormon salgılamasını arttırdığından dolayı yardımcı olduğu görülmüştür.

BESLENMENİZE VE UYKU DÜZENİNİZE DİKKAT ETMELİSİNİZ

Bunların yanı sıra boy uzaması için yapılması gerekenler nelerdir sorusunun cevabına;  beslenme düzeninize ve uyku düzeninize özen göstermeniz gerekmektedir diyerek devam edebiliriz. Bol proteinli beslenmeyi ihmal etmemelisiniz ayrıca süt veya süt ürünleri önemli bir faktördür. Süt sevmiyorsanız dahi mutlaka bu açığınızı yoğurt, peynir gibi ürünlerden karşılamaya çalışınız. Uyku düzeninizi belirli bir şekle sokmaya gayret ediniz, mümkünse her gece 10 – 11 saatleri arasında uyuyun ve 6 -7 gibi uyanın. Gece uykusu boy uzaması ve vücut dinlenmesi için çok önemli ve maalesef insanların çok yanlış yaptığı konulardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Siz bu noktalara dikkat ederseniz genetik bir engeliniz yok ise boyunuzun maksimum değerine ulaşacaksınızdır.

17 Ağustos 2016 Çarşamba

Yeni doğan sarılığı

Bebekler anne karnındayken, akciğerlerini kullanamadığından, gerekli havayı göbek kordonu aracılığıyla diğer organlara taşır. Bebek doğduğu anda akciğerler devreye girer ve oksijen taşıyan hemoglobin değişir. Bu değişimle birlikte yeni doğan sarılığına yol açan bilirubin denen madde yüksek seviyeye çıkar. Bu durumsa sarılık belirtileri ciltte sararmayla kendini gösterir. Doğumun ikinci ya da üçüncü gününde başlayıp yaklaşık iki hafta kadar süren sarılık, vaktinde doğan bebeklerin ortalama % 60'ında, erken doğanların ise % 80'inde görülür.

YENİ DOĞAN SARILIĞININ BELİRTİLERİ

Sarılık öncelikle sarılık belirtileri olarak bebeğin yüzünde beliren renk değişikliğiyle kendini gösterir. Sararan cilt ve göz aklarıyla birlikte hastalık ilerledikçe tüm vücuda yayılır. Bilirubin seviyesindeki artış bebekte uyku yapar ve buna bağlı olarak emme isteğini azaltır. Yeteri kadar beslenemeyen bebeğin boşaltım sistemi yavaşladığından, sarılığa sebep olan bilirubin vücuttan atılamaz ve  bu da hastalığın ilerlemesine yol açar.

YENİ DOĞAN SARILIĞININ ÇEŞİTLERİ

Yeni doğan bebeklerde fizyolojik sarılık ve anne sütü sarılığı olmak üzere iki tip sarılık vardır. Fizyolojik sarılık, kırmızı kan hücrelerinin yıkımıyla yükselen bilirubin maddesinin vücuttan atılımının yavaş olması sonucunda ortaya çıkar. Beslenme ve idrar miktarının artışıyla sarılık kısa sürede sonlanır.  Bilirubin idrarla vücuttan atılır. Bebeğin yeteri kadar beslenmesi boşaltım sisteminin aktif olmasını sağlar. Böylece bilirubin vücudu daha hızlı terk eder.
Anne sütü sarılığı, sütteki özel bir maddeden kaynaklanmaktadır. Anne 24 saat bebeği emzirmeyip sonrasında emzirmeye devam ederek sarılığın ortadan kalkmasını sağlar.

YENİ DOĞAN SARILIĞININ TEDAVİSİ

Bazı bebeklerin sarılığı hafif seyreder ve bu durumda tedaviye gerek duyulmaz. Fakat bilirubin seviyesi yüksek olan ve yükselmeye devam eden durumlarda fototerapi (ışık tedavisi) uygulanır. Bu tedavi yöntemiyle vücutta biriken bilirubinin hızla atılması sağlanır.                                                Fototerapi yöntemi yüksek oranda bilirubin gözlenmişse yeterli gelmeyebilir. Böyle bir durumda da diğer bir tedavi yöntemi olan kan değişimi uygulanır.
Kandaki bilirubin değerlerinin çok yüksek olması  bebeğin beyninde ve işitme duyusunda hasara yol açabilir. Anne ve baba yeni doğan bebeği gözlemeli ve sarılık belirtileri ortaya çıktığında derhal bir çocuk doktoruna başvurmalıdır.

16 Ağustos 2016 Salı

Ağız kokusunun nedenleri ve çözümleri

Genel olarak bakıldığında birçok kişinin ortak sorunu olan ağız kokusu, farklı nedenlerden dolayı meydana gelebilir. Birçoğumuz bırakın bir ortamda rezil olmamak için kendi başımızayken bile ağız kokumuzdan iğrenebilir ve hemen ağız kokusunun nedenleri ile ilgili harekete geçebiliriz. Siz de bu yazıyı okuduğunuza göre muhtemelen sizin veya yakınınızdaki birinin ağız kokusu bulunuyor ve ağız kokusunun nedenlerine aynı zamanda ağız kokusu nasıl giderilir şeklinde kafanızda oluşan soruya cevap arıyorsunuzdur.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi ağız kokusunun nedenleri tek bir duruma bağlanamaz yine aynı şekilde ağız kokusu nasıl giderilir sorusu da tek bir cevapla yanıt bulamaz. Ağız kokusu bazen mideden gelebilir bazen çürüyen dişlerinizden, diş etlerinizden gelebilir. Neden çok olduğuna göre sizin de taktirinizdir ki çözüm de çok olacaktır ve nedene göre çözüm de farklı bir yöntem uygulanacaktır.

AĞIZ KOKUSUNUN NEDENLERİ

Şimdi öncelikle ağız kokusunun nedenleri nelermiş onlara bakalım ki ağız kokusu nasıl giderilebilir sorusuna da daha sağlıklı bir yanıt bulalım. Ağızda bulunan enfeksiyon, diş eti hastalığı veya düzensiz diş fırçalama nedeniyle ağızda kalan gıda artıkları, hem bakterilerin hem de bakterilerle beraber ağız kokusunun oluşmasına neden olur. Bakterilerin üretmiş olduğu “volatile sülfür” isimli gaz ağızda kokuyu meydana getirir. Bunlarla beraber mide rahatsızlığı olanlarda, diş yapısında bozukluk bulunanlarda, ağız kuruluğu olan kişilerde, şeker hastalarında, çok sık çay ve kahve tüketenlerde, baharatlı yiyecekleri çok fazla tüketenlerde ağız kokusu meydana gelebilir.

AĞIZ KOKUSUNDA DİL BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR

Görüldüğü gibi ağız kokusuna sebep olan birçok faktör bulunmaktadır. Ağız kokusunun nedenleri ile ilgili genel olarak bilgi sahibi olduğumuza göre şimdi ağız kokusu nasıl giderilir sorusuna cevap arayabiliriz. Öncelikle her öğünden sonra en az 3 dakika diş fırçalamayı alışkanlık haline getirmemiz gerekiyor, dişleri fırçaladıktan sonra diş fırçasını iyice yıkayıp kuru ve temiz bir yerde muhafaza etmek de burada büyük önem taşıyor. Diş kokusunun giderilmesi için önemli bir detay da dildir. Dilde çok fazla girintili ve pütürlü olması sebebiyle, bakteriler buraya çok rahat yerleşebilir ve dişe göre dilin temizliği biraz daha zor olabilir. Dişleri fırçalarken dilin yüzeyinin de özellikle arka kısımlarının fırça ile temizlenmesi ağız kokusunu giderme konusunda sizlere yardımcı olacaktır.

DİŞ ENFEKSYONLARINA DİKKAT EDİN

Normalde ağız kokusu yaşamayıp da diş çürükleri bulunan, diş eti sorunları yaşayan veya dişinde apse bulunanlar mutlaka diş hekimine görünerek, uzman tavsiyesi ile ağız ve diş sağlığı bakımı ile beraber tedavisini yaptırarak ağız kokusundan kurtulabilir.

SARIMSAK KOKUSUNU ÖNLEMEK İÇİN AÇ KARNINA SÜT İÇEBİLİRSİNİZ

Hepimiz için klasik bir alışkanlık haline gelen naneli şekerler, ağız spreyleri, gargaralar ağız kokusunun giderilmesinde sizlere geçici yani 5- 7 dakika arası bir katkı sağlar; ancak su ile hidrojen peroksit ile hazırlanan bir gargara ağız kokusunu giderme konusunda daha etkili olabilir. Özellikle gıda kaynaklı olan ağız kokularında mesela sarımsak, soğan gibi gıdaların ağızda bıraktığı kokularda sabahları aç karnına içilecek olan bir bardak süt bu kokunun giderilmesine yardımcı olur.

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Bamyanın faydaları nelerdir?


Doktorlarımız özellikle de uzman diyetisyenlerimiz her yeşil sebzelerin tüketilmesi konusunda her zaman uyarılarda bulunurlar. Her fırsatta doğal beslenmenin ve yeşille barışık yaşamanın önemine dikkat çeken uzmanlar bunu özendirmek ve yaşam biçimi haline getirmek için de her fırsatta açıklamalarda bulunuyorlar.

BAMYANIN FAYDALARI SAYMAKLA BİTMİYOR

Bizde bu açıklamalardan yola çıkarak bu yazımızda sizlere bamyanın faydaları ile ilgili bazı bilgiler vermek istedik. Doğal yaşamın ve doğal beslenmenin şüphesiz birçok faydası vardır. Bu yazımızı okuduğunuzda doğal beslenmek için tercih edilecek gıdalar arasında listenin başına bamyayı da yazacağınızdan şüphemiz yok. Çünkü zayıflamak isteyen kadın ve erkeklerin diyet listesinde bulunması gereken, önemli hastalıklardan korunmak isteyenlerin mutlaka düzenli tüketmesi gereken ve bazı hastalıkların da tedavisinde kullanılan bamyanın faydaları saymakla bitmiyor.

OBEZİTE RİSKİNİ AZALTIR

Diyet yapan kadın veya erkekler günlük diyet lifinin yüzde onunu bamya ile karşılayabilir. Yarım su bardağı pişmiş bamyanın 2 gram lif sağladığı ve 25 kalori olduğu bilgisi kilo vermek isteyenleri heyecanlandıracaktır. Çözünür liflerin diyabet ile yüksek kan kolestrolünü önlediği, çözünmez liflerin ise sindirim sistemi fonksiyonlarını düzenlediği uzmanlar tarafından belirtilmektedir. Düzenli ve ihtiyaç kadar lif alımı obezite riski ile beraber, felç, kalp hastalığı, hipertansiyon gibi riskleri azaltabilir. Günde yarım bardak kadar tüketilen pişmiş bamya kadınlarda günlük C vitamininin yüzde 17'sini, erkeklerin ise yüzde 15'ini karşılıyor.

C VİTAMİNİ VE FOLAT İLE SAĞLIĞINIZA DESTEK OLUR

Güçlü bir antioksidan olan C vitamini; kemik, deri, kan damarları, bağışıklık sistemi sağlığına katkı sağlar. Kanser riski ile beraber yaşa bağlı olarak ortaya çıkan makula dejenerasyonunu ve hipertansiyonunu da azaltan C vitamini için bamya önemli bir gıdadır. Tam olarak verim alınması istenen bamyanın ısı, ışık, ve havaya fazla maruz kalmaması gerekmektedir. Aındıktan 3- 4 gün içinde tüketilmesi gereken bamyada bulunan C vitamini kaybını önlemek için de pişirmeden önce kesilmesi gerekiyor. Ayrıca yarım bardak pişmiş bamyanın içerisinde 37 mikrogram folat bulunmaktadır. Protein, karbonhidrat, yağ metabolizması için folat büyük öneme sahiptir. Yeterli miktarda alınan folat, depresyon, kanser ve kalp hastalığı risklerini azaltır. Hamile kadınlar düzenli folat aldığı taktirde doğacak olan çocuğunun doğum kusurları ile doğmaması için de tedbir almış olacaktır.

ANTİOKSİDAN AÇISINDAN ÇOK ZENGİNDİR

Sinir sisteminin düzgün çalışmasına da katkı yapan bamyada antioksidan açısından antioksidan bileşik konsantrasyonu, diğer sebzeler ve çoğu meydevede bulunan antioksidan meyvelerden daha fazladır. Serbest radikallerin DNA ve hücre zarına verdiği zararı önleme açısından büyük bir öneme sahip olan antioksidanlar, kalp hastalığı, kanser, ve Alzheimer hastalığı gibi nörolojik hastalıkların önlenmesine de katkı yapar.

DÜŞÜK KALORİSİ İLE KİLO VERMEK İSTEYENLERİN DOSTU

Kilo vermek isteyenler için ideal bir besin olan bamyanın, düşük kalorili bir sebze olduğu ve içerisinde bulunan müsilaj ile zamkların ince bağırsakta emilimi düzenlediği, kan şekerini ise düzenlediği belirtilmektedir. Bamyanın faydaları ile ilgili bilgi verirken araya sıkıştırdığımız kullanım şekillerine de dikkat etmeniz faydanıza olacaktır; çünkü sağlık faydasını yitirmek istemediğiniz bamyayı kısık ateşte pişirmeniz gerekiyor.

İYİ BAKTERİLERİN YAYILMASINA YARDIMCI OLUR

Probiyotik olarak adlandırılan ve iyi bakteri olarak bilinen bakterilerin yayılmasının kolaylaşmasında da bamya önemli bir rol oynuyor. B kompleks vitaminlerin biyosentezine yardımcı olan bamya, iyi bir laktasif görevini de üstlenir. Ülserin iyileşmesinde etkili bir sebze olan bamya, spastik kolon tedavisinde de etkilidir. Yazımızın sonlarına gelirken bamyanın faydaları arasında mide- bağırsak kanalının yumuşamasına yardımcıdır, okzalattanı bünyesinde her ne kadar çikolta, kuzu eti veya bir ıspanak kadar barındırmasa da bamyada da bulunur; ancak okzalata eğilimli böbrek taşınız bulunuyorsa, bamya tüketimindde ölçülü olmanızda ve aşırıya kaçmamakta fayda vardır.

14 Ağustos 2016 Pazar

Koşu yapmanın 6 faydası


En başta doktorlar olmak üzere internette sağlıklı bir yaşam için her zaman karşımıza spor yapmanın önemi çıkar. Genç ve zinde kalmak için spor yapın denilir, sağlığınızı korumak için spor yapın denilir, kilo vermek için spor yapın denilir. Sporun daha birçok faktörü ile sağlığımıza doğrudan etki ettiği şüphesizdir. Bu yazımızda koşmanın faydaları üzerinde duracağız. Ve koştuğunuzda vücudunuzda meydana gelecek olan 6 etkiye birlikte bakalım.

1- KEMİK KALİTESİNİ KORUMAK İÇİN KOŞUN

Koşmak, vücudunuzun bütün iskelet sistemini harekete geçirerek, kemiklerinizin kalitesini korumakta etkisini gösterir. Düzenli ve tempolu koşuyu bir yaşam biçimi haline getirmiş olanlar, osteoporoz riskinden uzak kalarak attığı her adımda vücudunun kilo vermesini sağlayabilir. Bu ilk maddemizi koşmanın faydaları arasında birinci sırada gösterebiliriz.

2- 1 KİLOMETREDE 100 KALORİ YAKARAK FORMUNUZU KORUYUN

Bilindiği gibi koşmak için fazla enerji gerekmektedir ve koştuğunuz zaman vücudunuz bu enerjiyi sağlamak için depoda bulunan kalorileri kullanır. Koştuğunuz her bir kilometrede yaklaşık 100 kalori yakacaksınız. Normal bir hız ve tempo ile koştuğunuz zaman, bisiklet süren, yüzen veya egzersiz yapan birinden daha fazla kalori yakabilirisiniz.

3- METABOLİZMANIZ İÇİN KOŞUN

Koşu bittikten sonra da vücudunuz sizi ödüllendirmeye devam ediyor. Koşarken bol miktarda aldığınız oksijen vücudunuzda bulunan kaloriyi yakma kapasitesini arttırıyor. Metabolizmanızın hızına bakarak vücudunuzun bir günde yaktığı kalori miktarını farkedebilirsiniz. Eğer metobolizma hızınızda artış sürüyorsa, vücudunuzda kalori yakımı devam ediyor demektir.

4- KALBİNİZİ GÜÇLENDİRMEK VE DİNLENDİRMEK İÇİN KOŞUN

Koşma ile kalbiniz büyüyerek, kuvvetlenecektir. Kendinizi daha zinde hissetmenizi sağlayacaktır; ancak burada önemli bir detaya dikkat çekmekte fayda var koşarken kapasitenizi fazla zorlayarak kalbinize zarar vermemeye dikkat edin. Düzenli koştuğunuz taktirde dinlendiğiniz normal zamanlardaki nabız hızınız 75'ten 55'e düşebilir ve bu şekilde günde 30 bin yılda 10 milyon kalp atışı tassarrufu ederek kalbinizi rahatlatabilirsiniz.

5- HASTALIKLARDAN KORUNMAK İÇİN KOŞUN

Koşmak, kalbinize daha ekonomik ve daha uzun süre çalışma imkanı sağlar. Bununla beraber obezite, yüksek tansiyon, kolestrol, diyabet gibi hastalıklarla da koşarak daha etkin mücadele edebilirsiniz. 1 saat boyunca orta tempoda yapacağınız koşu ile saatte ortalama 550 kalori yakabilirsiniz. Bununla beraber koşu bandında koşmak yerine varsa imkanınız temiz havada koşmanız size daha da fayda sağlayacaktır.

6- KANINIZDAKİ ŞEKER ORANINI DÜŞÜRMEK İÇİN KOŞUN

Koşarak kanınızda bulunan şeker oranını düşürebilirsiniz. Şekeri kaslara gönderen ve yağların da kalçalarda toplanmasına neden olan Ensilün hormonunun düşmesiyle kanınızdaki şeker oranı da düşecektir. 6 madde ile sınırlı olmasa da koşmanın faydaları ile ilgili sizleri bilgilendirmeye çalıştık. Siz de sağlığınıza dikkat ediyorsanız ve bunun için sürekli takip halindeyseniz sitemizi takibe alabilir, sağlığınızla ilgili diğer bilgileri de inceleyebilirsiniz.

13 Ağustos 2016 Cumartesi

Demir eksikliğinin belirtileri

Vücudumuzda alyuvarların oksijen taşımasında önemli bir yere sahip olan demir, vücudumuz tarafından üretilmediği için beslenme yolu ile üretilmesi gereken önemli bir mineral arasında yer alır. Vücudumuzu demir gibi önemli mineralden mahrum bırakmamak için beslenirken demir yönünden zengin gıdaları seçmemiz gerekiyor.
Et ve et ürünleri ile beraber yumurta, soya fasulyesi, et pekmez gibi gıdalarla vücudun demir ihtiyacını karşılayabiliriz. Demir minerali ile ilgili olarak kısa bir bilgi verdikten sonra demir eksikliğinin belirtileri nelermiş birlikte bakalım.

NEFES DARLIĞI VE ÇABUK YORULMA

Metabolizmanın normalin dışında çalışması durumunun nedenlerden birisi de demir eksikliği olabilir. Çok sık ve derin nefes alıyorsanız, aldığınız oksijen miktarı yetersiz olabilir ve sürekli derin derin solunma ihtiyacı demir eksikliğinin belirtileri olarak gösterilebilir. Eğer vücudunuzda demir eksikliği bulunuyorsa nefes alıp vermeniz zorlaşabilir ve bununla bağlantılı olarak, normal hayatta daha çabuk yorulma hissi ile daha fazla dinlenme ihtiyacı hissedebilirsiniz. Yorgunluk ve fazla dinlenme ihtiyacı ile beraber halsizlik durumu da söz konusu ise demir eksiliği belirtileri kapınızı çalıyor olabilir.

SAÇLARINIZIN DÖKÜLME SEBEBİ OLABİLİR

Demir eksikliği metabolizmayı etkilediği gibi vücuda oksijen taşınmasını da etkilemektedir. Bu noktada saç köklerinin dirençli olması için büyük önem taşıyan oksijen saç köklerine ulaşamayabilir ve bu durumda saç köklerinizin güçsüzleşmesine, saçlarınızın dökülmesine sebep olabilir.

KALP ÇARPINTILARINA DİKKAT

Demir eksikliği ile beraber vücutta kırmızı kan hücrelerinin de düşmesi cilt renginin açılmasına ve cildin solmasına sebep olabilir. Demir eksikliğinin belirtileri ve vücuda verdiği zarar konusunda en önemli etken vücudun oksijen ihtiyacının karşılanamaması olduğunu belirtmiştik, buna bağlı olarak da doku eksilmeleri meydana gelebilir ve bu durum da dengesizliğe sebep olabilir.

Adet sancıları ve sancıları azaltmanın yolları

Bayanların ergenlik çağına girme nedenlerinden biri olan ve dönemsel olarak yaşanan âdet görülmesi bazen sancılı olabilmektedir. Adet gören kadının bu süreçte ağrı hissetmesine verilen olan Dismonere yani ağrılı adet görme durumu kadınların yarısından fazlasında az şiddetli veya çok şiddetli ağrılar olarak görülmektedir. Kanama sırasında kanamayı kontrol altına almaya çalışan rahim kasılmalarının ortaya çıkardığı bu ağrılar bazen dayanılmaz hale gelebilmektedir.

ADET BAŞLAMADAN ÖNCE AĞRI KENDİNİ HİSSETTİREBİLİR

Karın bölgesinin alt bölgesi ile kasıklarda hissedilen adet sancıları beraberinde şiddetli bel ağrısı ve baş ağrısını da getirebilir. Adet sancısı yaşayan kadınlarda aynı zamanda kabızlık, mide bulantıları, kusma, ishal, halsizlik gibi durumlarda baş gösterebilir. Genelde âdet başlamadan yaklaşık 24 saat öncesinde başlayan adet sancıları, kısa süreli de olsa bazen şiddetini arttırabilir. Özellikle âdetin  ilk günlerinde şiddetli ağrı ile kendini hissettiren sancılı süreç âdet döneminin sonlarına doğru hafiflemeye başlar.

BAZI ÖNLEMLERLE ADET SANCILARI AZALTILABİLİR

Dismonore yani adet sancıları için bazı önlemler alarak bu sancılar minumuma indirilebilir. Bunu dikkate alarak âdet dönemi öncesi ve âdet döneminde çay, kahve, kola gibi içeceklerden uzak durmak sancıların azalmasına yardımcı olacaktır. Bununla beraber ağrı hissedilen bölgelere masaj da âdet sancısının daha az hissedilmesini sağlayacaktır. Bu süreci yaşayan ve fazla sancı çekmek istemeyen kadınların, kendini yormaması ve sinirli bir ruh halinden kaçınması gerekmektedir.

İLAÇ ALMADAN ÖNCE DOKTORUNUZA DANIŞMANIZ GEREKİYOR

Stresli ortamlarda adet sancısı için tehlike oluşturmaktadır. Adet dönemindeki kadınların stresten uzak durması; aynı zamanda kasık ve karın bölgesini sıcak tutması da adet sancısı ağrılarını daha az hissetmesini sağlayabilir. Çok aşırıya kaçmamak şartıyla bitki çayları da bu sürece olumlu katkı sağlayabilir. Bu dönemde kabızlık yaşayanların ise lifli gıdalar tüketmesi, bol miktarda su tüketmesi önem arz ederken, sigara ve alkolden de uzak durması gerekmektedir. Adet sancıları dayanılmaz olan ve bunun için ilaç tedavisi almak isteyenlerin ise mutlaka kadın hastalıkları ve doğum uzmanına danışması faydasına olacaktır.

Hamilelikte bunlardan uzak durun!

Hamilesiniz ve yeni bir heyecan yaşıyorsunuz; çünkü evinize yeni bir birey katılacak. Bebeğiniz karnınızda dışarı çıkmak için sabırsızlanırken siz onu henüz anne karnındayken koruma altına alma çabası içerisindesiniz. Bu nedenle geçtiniz internetin başına ve hamilelikte dikkat edilmesi gerekenler veya hamilelikte uzak durulması gerekenler şeklinde bir arama yaptınız. Karşınıza biz çıktık. Merak etmeyin doğru yerdesiniz; çünkü siz anne adayları için bilgi verici bir yazı hazırladık.
Hamilelik sürecinin her zaman çok önemli olduğunu, anne adayının bu süreçte hem yeme içmesine, hem psikolojisine, hem kişisel bakımı ile beraber fiziksel aktivitelerine ve bunlar gibi birçok önemli detaylara dikkat edilmesi gerektiği vurgusu her fırsatta doktorlarımız tarafından yapılmaktadır. Biz de bu uyarılara katkıda bulunmak için hamilelikte uzak durmanız gerekenlerle ilgili bir çalışma yaptık.

PASTORİZE EDİLMEMİŞ SÜT İLE ÜRETİLEN ÜRÜNLERDEN UZAK DURUN

Pastorize edilmemiş sütten elde edilen yoğurt, peynir, kaymak gibi gıdalarda Lysteria adlı bakteri bulunabilmektedir. Anne adayları pastorize edilmemiş sütten üretilen gıdaları tüketmemeye dikkat etmelidir; aksi halde erken doğum, düşük, doğum anomalisi gibi sorunlarla karşılaşma ihtimali olabilir.

ET VE ET ÜRÜNLERİNE DİKKAT!!

Hamileliğin geneli ile beraber özellikle hamileliğin ilk dönemlerinde salam, sosis, sucuk gibi fermente et ürünleri ile midye, karides, istridye gibi kabuklu deniz ürünlerinden uzak durulması gerekiyor. Bu ürünlerde  Toxoplasma adlı parazit olma ihtimali bulunmaktadır ve bu parazit hamilelik döneminde bebekte sağırlık, solunum sistemi ile ilgili hastalıklar, göz problemleri, sarılık gibi sağlık sorunlarına yol açabilir. Ayrıca çiğ veya az pişmiş yumurtadan da uzak durulması gerektiğini belirterek uzak durulması gerekenler listesine çiğ veya az pişmiş yumurtayı da ekleyebiliriz.

KAHVEDEN VAZGEÇEMEM DİYENLER BU DÜŞÜNCENİZİ GÖZDEN GEÇİRİN

Sağlıklı bir bebek dünyaya getirmek için üzerime düşeni yapıyorum; ama çay, kahveden vazgeçemiyorum diyen anne adayları, yüksek seviyede almış olduğunuz kafein erken doğum yapmanıza veya düşüğe sebep olabilir diyelim ve sizi çay kahveyi tüketme konusunda sizleri uyaralım. Çay, kahve, kafein içeren gazlı içecekler, çikolata gibi gıdaları düşündüğümüzde günde 300 mg'yi geçmeyecek şekilde kendinizi ayarlamanız gerekiyor.

SİGARA VE ALKOLDEN KAÇININ

Sadece hamilelikte değil normal yaşantımızda bile vücudumuza zarar veren sigara ve alkolün özellikle hamilelik sürecinde de kullanımının devam edilmesi düşünülemez, düşünülmemesi lazım. Henüz gelişimini tamamlamayan ve bu gelişimi tamamlamamak için özel bir itina isteyen fetüs, içeceğiniz sigara ve alkolden ciddi şekilde zarar görebilir. Bu durum doğum sonrasında sakatlık, organ yetmezliği, doğum anomalisi ile beraber farklı şekillerde birçok sağlık sorunlarına sebep olabilir. Sigara içilen ortamlarda bulunulmaması ve sigara dumanının solunmaması da bu süreçte büyük önem arz ediyor.

SAÇ BOYASI VE TEMİZLİK ÜRÜNLERİNDEN UZAK DURUN

Kimyasal kozmetik içeren saç boyası, saça uygulanması ile beraber deri bu kimyasalları emerek kana karıştırabilir. Bu nedenle hamilelik sürecinde saç boyamaktan uzak durmakta yarar vardır. Bununla beraber temizlik sırasında veya başka bir durumda çamaşır suyu, kireç sökücü, tuz ruhu, kokulu deterjan gibi yoğun kimyasal içerikleri barındıran temizlik malzemelerinden de hamilelik sürecinde uzak durmakta fayda var.

 İLAÇ VE RADYASYONA DİKKAT!!!

Hamilelik sürecinin önemli konularından birisi de ilaç kullanımıdır. Anne adayları bu süreçte kesinlikle doktor tavsiyesini dikkate almalı. Vitamin vb. takviyeleri bile mutlaka doktora danışmalıdır. İlaç ve doktor demişken radyasyonla ilgili bir detaya daha dikkat etmemiz gerekiyor. Hamilelik sürecinde mümkün olduğu kadar radyasyon bulunan ortamlara girmeyin ve radyasyon yayan cihazlardan uzak durun. Bilimsel olarak kanıtlanan ve doğum kusurlarına yol açtığı bilinen radyasyon sıkça kullandığımız bilgisayar, cep telefonu, mikrodalga fırını, X- Ray cihazı, röntgen cihazı gibi hayatınızın birçok alanında sizlere zarar verebilir. Ev ortamında her ne kadar düşük radyasyon yaysalar da size zarar verecek elektronik cihazlarla bağlantınızı minimuma indirmeye çalışın.

12 Ağustos 2016 Cuma

Sağlıkla ilgili ilginç bilgiler

Şüphesiz ki sağlığımız en değerlilerimiz arasında başta geliyor. Bir sorun yaşar yaşama hemen panikler ve hastanenin yolunu tutup, vücudumuzu normal seyrine döndürmek için çabalarız. Peki sağlık alanında ilginç bilgiler hiç dikkatinizi çekti mi?

EN TEHLİKELİ KANAMA HANGİ DAMARDA MEYDANA GELİR?

Solunum yetmezliğinin ilk olarak beyni etkilediğini, en tehlikeli kanamının atardamar kanaması olduğunu, nakli en zor organın Karaciğer olduğunu ve sebebinin ise çabuk donması olduğunu biliyor muydunuz?

ÜLKEMİZDE DİŞ MACUNUNU KİM ÜRETTİ?

Cumhuriyet dönemi hükümetin ilk sağlık bakanının Anan Adıvar olduğunu, ilk yumurtalık ameliyatının Kutluk Oktay tarafından yapıldığını, Türkiye'nin bilinen ilk erkek hemşiresinin Murat Bektaş olduğunu, meme kanseri nedeni ile ölen ilk genç bayanın 19 yaşındaki  İngiltereli Louise McKie olduğunu, günümüzdeki diş fırçalarına benzeyen kıl fırçalar ilk kez 1498′de Çin’de yapıldığını, ülkemizde ilk diş macunu, 1920′lerin başlarında Necip Avni Akar tarafından üretildiğini biliyor muydunuz?

SAÇLAR BİR YILDA NE KADAR UZUYOR?

Temiz kan toplayan damarın Aort damarı olduğunu, kalp naklinin başarıyla yapıldığı ilk canlının köpek olduğunu, 35 yaşın altında olan kişilerde iskeletin yüzde 10'luk kısmının her yıl yenilendiğini, kafamızda bulunan saçların bir yılda ortalama 12 kilometre uzadığını, böbreklerimizin yılda 700 literlik artık suyu dışarı attığını biliyor muydunuz?

YILDA KAÇ KEZ DERİ DEĞİŞTİRİYORUZ?

Kalbimizin yılda ortalama 42 milyon kez attığını, el tırnaklarının yılda 9. 6 kat ayak tırnaklarımızın ise bunun yarısı kadar uzadığını, her yıl 3 kez deri değiştirdiğimizi v
e bu değişimin 120 gün sürdüğünü, bir insanın havasızlığa en fazla 4- 6 dakika arası dayanabileceğini, dakikada 16 kez soluyup 8 litre hava aldığımızı, yılda on milyon kez göz kırptığımızı biliyor muydunuz?

İNCE BAĞIRSAKLAR İNSAN BOYUNDAN NE KADAR UZUN? 

Bir senede yaklaşık 730 bin kalori harcadağımızı, 35 yaşından itibaren beynimizde her yıl 2. 5 milyon hücrenin bir daha dirilmemek üzere öldüğünü, yetişkin bir insanda 206 kemiğin bir çocukta ise 300 adet kemiğin bulunduğunu, yenilen bir yemeğin insan vücudundan tamamen sindirilmesinin 12 saat sürdüğünü, ince bağırsağın uzunluğunun yetişkin bir insan boyunun uzunluğundan yaklaşık olarak 4 kat uzun olduğunu biliyor muydunuz?

Testesteron hormonunun düşük olmasının belirtileri ve önlemler

Erkeklerde testesteron seviyesinin düşük olmasının birçok farklı sebebi olabilir ve bu seviyenin yükseltilmesi için de uygulanabilecek bazı yöntemler bulunmaktadır. Bu yazımızda testesteron seviyesinin nasıl yükseltilebileceği veya normal seviyelerinde tutabilmek için nelerin yapılabileceği ile ilgili detaylara yer vereceğiz; ancak bu detaylara girmeden önce, erkeklerde testesteron seviyesinin düşük olması halinde yaşanabilecek olumsuzluklar ile ilgili bilgi vermekte yarar olduğunu düşünüyoruz.

TESTESTERON HORMONUNUN GÖREVİ NEDİR

Öncelikle testesteron seviyesinin düşük olması ya da diğer adıyla testesteron  eksikliği erkeklerde genelde testisler tarafından üretilir. Vücut tarafından üretilen bu hormon sperm üretiminden ve cinsel isteğin uyarılmasından sorumlu bir hormon olarak görev yapmaktadır. Kas yapımı ve kemik üretiminde de önemli bir yere sahip olan testesteron hormonu, özellikle yaşa bağlı olarak düşüşe geçer.

TESTESTERON SEVİYESİNİN DÜŞMESİ İLE İLGİLİ BELİRTİLER

Testestoron üretimi vücutta ciddi bir şekilde azalma gösterirse kolayca göze çarpmamakla beraber bazı belirti ve sorunlarla uyarı verebilir. Özellikle cinsel isteksizliğin oluşmaya başlaması, ereksiyon olmada sorun yaşama, semen ( spermin hareketliliğini sağlayan sıvı) miktarında azalma, kıl dökülmesi, bitkinlik, enerji eksikliği, kas kitlesinde azalma, vücut yağında artış, kemik kitlesinde azalma ve ruh halinde değişimler, testesteron eksikliğinin belirtileri olabilir.

DOĞAL YOLLARLA TESTESTERON SEVİYESİNİ ARTTIRMA

 Andropoz olarak da tabir edilen testosteron üretimindeki azalma, menopozun erkek versiyonu olarak tanımlanmaktadır. Eğer sizde de testesteron eksikliği varsa aşağıda vermiş olduğumuz doğal yollarla bu seviyeyi normale çekme konusunda kendinize yardımınız olabilir. Doğal yollarla testestoron seviyesini yükseltmek için tavsiyelere geçmeden önce eğer böyle bir şüpheniz oluşmuşsa mutlaka doktora başvurarak doktor tavsiyesi almanızın önemine dikkat çekmek istiyoruz.

KİLOLARINIZDAN HEMEN KURTULUN

Kilolarınızdan hemen kurtulun; çünkü özellikle bel çevresinde bulunan ve yoğunlaşan kilolarınız, testesteron seviyenizin düşmesine sebep olabilir. Bunu dikkate alarak işe bel ve göbek bölgelerinizde bulunan yağlardan kurtularak başlayabilirsiniz.

BOL ŞEKER TÜKETENLER DİKKAT

Testesteron hormonunun salgılanması konusunda fazla kullanılan şeker size yardımcı olmayacaktır; aksine fazladan aldığınız şekerler bu hormonun salgılanmasının azalmasına sebep olabilir ve kanda bulunan testesteron hormonunu olumsuz etkileyebilir.

YEŞİLLİKLERLE BARIŞIK YAŞAMAYI ÖĞRENİN

Etsiz yemek olmaz sözü, çoğu kişinin özellikle de erkeklerin genel deyimi haline gelmiştir; ancak yeşille arası olmayan kişiler acilen brokoli, karnıbahar, lahana, ıspanak gibi yeşil gıdalarla barışık yaşamayı öğrenmeliler. Eti de yaşamınızın bir yerinde tutabilirsiniz; ama yeşillik tüketmeyi ihmal etmemelisiniz.

SPOR YAPMAYI YAŞAMIN BİR PARÇASI HALİNE GETİRİN

Sabah kalkar kalkmaz, nasılki yüzümüzü yıkamayı, kahvaltı yapmayı yaşamımızın bir parçası olarak görüyorsak; spora bakış açımızı da bu hale getirmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Günde en az yarım saat spor yapmanın testesteron hormonunun salgılanmasını düzene sokacağı haberini verirsek heralde bu uyarımızı dikkate alır ve sporu hayatınız bir parçası haline getirirsiniz.

D VİTAMİNİNİ İHMAL ETMEYİN

Özellikle sabah güneşi başta olmak üzere, D vitamini içerisinden barından gıdaları da tüketerek testesteron hormonunuzun artmasına yardımcı olabilirsiniz.

UYUMA VE UYKUNA DİKKAT ET

Evet, ayakta uyuma ve uykuna dikkat et. Günde ortalama 6- 8 saat uyku uyumayı unutma. Tabi bu uykuyu uyurken de bir düzen içinde olmasına dikkat et.

ALKOL KULLANANLAR DİKKAT

Son sözümüzde alkol kullananlara gelsin. Alkol tüketiminin testesteron hormonunun salgılanmasını azalttığını hatırlatarak yazımıza son verelim.
 Bu yazımız faydalı olduysa yorumunuzu esirgemeyin ve diğer yazılarımızda buluşmak için bizi takip etmeye başlayın. Sağlıklı Günler Dileriz...

Cinsel Başarısızlık ve Önlemleri


Çiftlerin yaşamlarında cinsellik önemli bir yere sahiptir. Seks hem fiziksel, hem de ruhsal bir ihtiyaçtır. Kadın ve erkeğin cinselliğe bakış açısı, cinsellikte yaşanacak sorun ve mutlulukları da beraberinde getirir.

Günümüzde gittikçe ağırlaşan iş yoğunluğu, mesailer, uykusuz gecelerle beraber teknolojik gelişmelerle beraber yayılan radyasyonun da artması, çiftlerin yaşamının hemen her anında rasyasyona maruz kalması ister istemez bu koşullarda yaşayan kişileri en başta stres topu haline getirebiliyor. Yaşanan stres farkında olmadan bilinçaltına işlerken aynı zamanda stres topu haline gelen kişileri cinsellikten de uzaklaştırabiliyor.

CİNSEL İSTEKSİZLİKTE STRES BAŞI ÇEKİYOR

 Çiftler arasında yaşanabilecek cinsel başarısızlıkların bir çok sebebi vardır. Genetik yapı, geçirilen bir hastalık ve ya özellikle kadınlarda menopozdan sonra görülen kuruluk hissi gibi. Ama en önemli etken strestir. Stres kişilerin cinsellikte yaşadığı üç adımı ilkinden başlamak üzere büyük ölçüde etkilemektedir. Cinsellikte ilk adım cinsel istektir. Stres altında olan kişilerin libidosu düşük görünmektedir. Dolayısıyla cinsel istekleri büyük oranda düşmektedir. İkinci aşama cinsel uyarılmadır. Depresyonun etkisi ile isteksiz başlanan bir cinsel birleşme, uyarılmaya da yanıt vermekte sorun yaşar. Sonuncu adım ise orgazmdır. İstekli olmayan ve uyarılamayan kişiler cinsel olarak orgazma uzaktırlar. Bu sorunlar kişiden kişiye değişmekle birlikte erkekte sertleşme sorunları, erken boşalma, cinsel isteksizlik gibi belirtiler verirken, kadınlarda sadece cinsel isteksizlik olarak ortaya çıkmaktadır.

STRESLE BAŞA ÇIKMANIN YOLLARINI ÖĞRENMEK CİNSEL MUTLULUK İÇİN ÖNEMLİ

Önlem olarak depresyon tedavisi ve sakinleştirici aktiviteler gereklidir. Depresyonun cinselliği kötü etkilediği gibi, kötü cinsel hayatında depresyonu güçlendirdiği bilinmektedir. Bu yüzden mümkün olduğu kadar çabuk bir şekilde stresten arınmak cinsel isteksizlik için gereken tedavi olarak gösterilebilir. Ek olarak yoga, meditasyon, spor gibi zevkli ve rahatlatıcı hobiler edinmekte fayda vardır. Bu şekilde insan beyni rahatlar ve kendini toparlar.

Kontakt lens hakkında bilinmesi gerekenler


Kontakt lens konusunda bilinmesi gereken ve en önemli kural, doktor muayenesi dışında kullanılmamasıdır. Gözünde herhangi bir rahatsızlık belirtisi hisseden kişilerin, öncelikle doktor muayenesinden geçmesi gerekiyor. Gerekli tetkiklerin yapılması halinde, doktorun uygun gördüğü şartlarda kullanılan lensler, sağlığınız açısından çok daha yararlı olacaktır.

KONTAKT LENS ALMADAN ÖNCE UZMANINDAN TAVSİYE ALIN

Kişiye özel kontakt lens temini yapılabiliyor. Özellikle doktorların kullanılmasını istediği özelliklerde lens edinmek çok kolay. Kontakt lens alırken dikkat edilmesi gerekenlerden biri de oksijen geçirme özelliğidir. Lensin oksijen geçirgenliğinin olması ve iç yüz eğiminin uyumlu olması gerekiyor. Bu özelliklere sahip olmayan lensler göz dokusuna zarar verir. İstenmeyen mikropların yerleşmesine ve ciddi göz rahatsızlıklarına neden olur. Lens kullanımı illaki reçete ile yapılmıyor elbette. Küçük yaşlarda renkli göz takıntısı olan kişiler mağazalardan temin ettikleri lensleri kullanabiliyor; ama bunları kullanmadan önce mutlaka bir uzman tavsiyesi gerekiyor.

KONTAKT LENSİ GÜVENİLİR YERLERDEN TEMİN EDİN

Nasıl kullanılacağını bilmeden, alırken hangi özelliklere sahip olması gerektiğini anlamadan kullanılan lensler, birçok rahatsızlığa davetiye çıkarabiliyor. Kontakt lens, kolaylıkla satın alabileceğiniz bir ürün. Hemen hemen herkes istediği her renk ve özellikte rahatlıkla ulaşabilir. Fakat sağlık ve uygunluk koşulları tartışılır. Lensler her ayda bir yenilenmesi gerekir. 6 aylık ve 1 yıllık kullanım süreleri olduğu söylense de inanmayın. Aylık olarak yenilenmeli, başka kişilerle ortak kullanılmamalı ve saklama koşullarına dikkat edilmelidir. Kontakt lens alırken doktor kontrolünde olmasına ve özelliklerini doktorunuzun belirlemesine dikkat edin. Hijyen kurallarına dikkat ederek güvenilir yerlerden ya da eczanelerden temin edin. Bunlar dışında sokaklarda satılan hiçbir ürüne itibar etmeyin. Direk göz ile temas kurulacağından, sağlık koşullarına uyumu önemlidir. Sonrasında göze alınacak mikroplar, istenmeyen rahatsızlıklara yol açabilir.

11 Ağustos 2016 Perşembe

Sağlıklı Kilo Vermek İçin Yapılması Gerekenler

Kilo problemleri kadın- erkek herkesin ortak sorunu haline geldi. Özellikle günümüzde hazır yiyeceklerin, özellikle fast- food tarzı beslenmenin artmasıyla ne yazık ki obezite sınırına varan hatta bu sınırı aşan kilo problemleri yaşayan çok sayıda insan bulunuyor. Kilo almanın her fırsatta zararlı olduğu, özellikle ilerleyen yaşla beraber sağlık sorunlarına yol açtığı vurgulansa da bir çok kişi kilolarını kontrol altına almak için bir girişimde bulunmaz; yada kilo vermek için bir girişimde bulunsa da azimli ve kararlılığını koruyamayarak her zaman " su içsem yarıyor" bahanesinin arkasına sığınır. Bu yazımızda sizler için ve kilolarınızı kontrol altına almanız için bazı tavsiyelerde bulunacağız. 

SAĞLIKLI KİLO VERMEK İÇİN NELER YAPMALIYIM

Günümüzde obezite hastalığının cinsiyet ayırmaksızın her yaştan insanı büyük ölçüde etkilediğini görmekteyiz. Ne yazık ki yanlış beslenme sonucu ortaya çıkan bu durum dünya çapında bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Küçük çocuklarında hasta kuyruklarında görüldüğünü göz önünde bulundurursak, ne kadar ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldığımızı daha iyi fark edeceksiniz. Eğer sizde var olan kilolarınızın üstüne kilo katmak ve obezite hastalığına yakalanmak istemiyorsanız; sağlıklı kilo vermek için yapılması gerekenler kuralına uymanız gerekmektedir.

DENGELİ BESLENME KONUSUNDA ÖDÜN VERMEYİN

Sağlıklı kilo vermek için yapılması gerekenlerin en başında dengeli beslenme gelmektedir. Sağlıksız diyetlerden uzak durarak, doktorunuzun önerdiği öğün listenize uyarak ilk adımınızı bilinçli şekilde atabilirsiniz. Günlük enerji alımınızı dikkate alarak yapacağınız diyet size her zaman için olumlu sonuç verecektir. Aç kalmayacak şekilde hazırlanmış, ara öğünlerle desteklenerek sık ama az miktarda hazırlanmış öğünlerle oluşturulan diyet listeniz emin olun sağlıklı şekilde kilo vermenize yardımcı olacaktır.

ARA ÖĞÜNLERLE BESLENİRKEN SEÇİMİNİZİ DİKKATLİ YAPIN

Dengeli beslenmenin içinde de sıkça bahsedilen ara öğün konusu sağlıklı kilo vermek için yapılması gerekenler arasında önemli yer tutmaktadır. Kilo almamıza sebep olan ufakmış gibi gözüken ama büyük sonuçlar doğuran atıştırmalıklar; kilo vermeye çalıştığınızda yerini taze ve kuru meyvelere, posa alımımızı arttıracak yiyeceklere bırakması gerekmektedir. Hatta bu davranışı hayatınızın içine empoze ederek, bundan sonra yaşam stilimiz haline getirmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde ufak kaçamaklarınız, verdiğiniz kiloları geri almanıza sebep olacaktır.

SPOR YAPMAYI YAŞAM BİÇİMİ HALİNE GETİRİN

Sağlıklı kilo vermek için yapılması gerekenler arasında olmazsa olmaz olan sporun önemi büyüktür. Sadece diyet uygulayarak veremeyeceğiniz kilolarınız, tempolu bir yürüyüşü alışkanlık haline getirmenizle vücut sağlığınız açısından kurtulmanıza sebep olacaktır.Bu şekilde spor sadece sağlığımız için yararlı değil hayatımızın bütün alanında bizim için çok faydalıdır.

Böbreklerimizi korumak için dikkat edilmesi gerekenler

Konu sağlık olunca hemen herkes için deyim yerindeyse akan sular durur denilir. Bunun üzerine de birçok klasik ama önemli sözler söylenir. Bunlar arasında en çok hayatımıza etki eden sözlerden birisi para her zaman bulunur; ama sağlık olmadan para kazanılmaz sözüdür. Biz de bu sözden yola çıkarak sitemizde genelde sağlığımıza dikkat etmek için paylaşımlar yapmaktayız. Bu yazımızda da vücudumuzda her organ gibi ayrı bir öneme sahip olan böbreklerimizi korumak için nelere dikkat etmemiz gerektiği konusuna yer vereceğiz.

BÖBREKLERİ KORUMAK İÇİN NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?

Böbrekler, vücudumuzdaki atıkların ve toksinlerin boşaltım ile atılmasını sağlamaktır. Dolayısıyla böbreklerin sağlıklı bir şekilde işleyebilmelerini desteklemek, hayati bir önem taşır. Çeşitli sorunlarla zamanla böbrek fonksiyonlarının azalmasını ve hatta bitmesini önlemek için böbreklerimizin sevmediği faktörlerden uzak durmalıyız.

YETERSİZ SU TÜKETİMİ

 Kanınızı  koyulaşması ile böbreklere giden kan akışı azalacağından dolayı böbrek hasarına yol açabilir. Tüketilmesi gereken günlük su miktarı ise yetişkinler için en az 10-12 bardaktır.

İDRARA ÇIKMAYI ERTELEME

 Böbrek hasarlarının en yaygın sebeplerindendir. İdrar, mesanede ne kadar çok zaman kalırsa, idrardaki bakteri sayısı da o kadar fazlalaşır. İdrarın çıkarılmaması, böbreklere zamanla baskı uygular ve böbrek yetmezliğine yol açar.

YÜKSEK MİKTARDA TUZ TÜKETİMİ

 Aşırı miktarda tuz tüketmek, böbreklere ciddi oranda hasar verir ve çeşitli sağlık problemlerine de zamanla yol açar. İdrar proteinini artıran tuz tüketimi böbrek fonksiyonlarına hasar vermektedir.

AŞIRI ALKOL TÜKETİMİ

 Alkol toksini, böbreklerde ve karaciğerde hasara neden olur. Fazla alkol tüketimi, ürik asidin renal tüplerde birikmesine neden olduğundan, böbrek yetmezliği riskini artıran fonksiyonları harekete geçirir. Günlük bir bardaktan fazla alkol tüketimi zarar vermektedir.

CİDDİ ENFEKSİYONLARI GÖZ ARDI ETMEK

 Böbrek hasarları, öksürük, grip, farenjit gibi enfeksiyonların ihmal edilmeleri ile de ortaya çıkmaktadır. Yaygın bir enfeksiyonun hemen ve doğru şekilde tedavi edilmemesi, böbrek hasarına yol açabilir. Dolayısıyla doktor kontrolündeki antibiyotik tedavileriyle enfeksiyonların baskılanması ve yok edilmesi gereklidir.

8 Ağustos 2016 Pazartesi

Karın ağrısına ne iyi gelir?


Her insan, farklı sebeplere bağlı olarak karın ağrısı yaşayabilmektedir. Fakat karın ağrısını bir hastalık olarak görmek yerine hastalıkların belirtisi olarak nitelendirmek daha doğru olacaktır. Bu ayrımın yapılmaması durumunda, hatalı yollara başvurulabilmektedir. Çünkü karın ağrısını bir hastalık olarak kabul edersek, tedavisi için ağrı kesici tüketebiliriz fakat bu durum daha büyük hastalıkların oluşmasına yol açabilir.

KARIN AĞRISININ GENEL SEBEPLERİ

Karın ağrısı, birçok hastalığın belirtileri listesinde yer almaktadır. Ancak genel olarak karın ağrısının sebepleri gaz çıkaramamak, ayakların üşütülmesi, adet sancıları, kişi tarafından tuvaletinin tutulması olarak belirtilebilir. Bazı karın ağrılarına ise bağırsakta meydana gelmiş olan iltihap sebep olabilmektedir. Bu durumda doktor kontrolünün dışında alınacak ilaçlar durumu olumsuz etkileyebilmekte ve daha ağır sonuçlara sebep olabilmektedir.

UZUN SÜRELİ KARIN AĞRILARINA DİKKAT

Uzun süreli karın ağrıları mutlaka dikkate alınmalıdır. Çünkü uzun süren karın ağrıları, fıtık, yumurtalıkta kist, gıda alerjileri, böbrek taşı, zatürre, kalp krizi, apandisit patlaması gibi önemli sağlık sorunlarının başlıca belirtilerinden biridir. Bu durumda en yakın hastaneye gitmek ve doktor kontrolünden geçmekte fayda vardır.

KARIN AĞRISINA KARŞI ÖNLEMLER

Ağrıyan bölgeyi ve ayakları sıcak tutmak soğuk günlerde sık rastlanılan karın ağrılarının giderilmesinde yardımcı olacaktır.
Karın ağrısı tedavisinde bazı bitki çayları da tavsiye edilebilir. Üşütmeye bağlı olarak meydana gelen karın ağrılarını dindirmek için, kuşburnu bitki çayı önerilmektedir.
Bunun dışında, hazımsızlıktan dolayı meydana gelmiş olan karın ağrılarına limon suyunun ve kimyonun iyi geldiği bilinmektedir. Kimyonun bir tutam tohumunu suda kaynatabilir ve dinlendirdikten sonra suyunu içerek karın ağrınızı hafifletebilirsiniz.
Rezene tohumu, sindirim sistemi için oldukça önemli bir besindir. Özellikle doğal tedavilere önem veren ülke olarak bilinen Hindistan’da, hazımsızlık problemi yaşayan insanlar rezene tohumu çiğneyerek ağrılarını hafifletmeye başvurmaktadırlar.
Bağırsaklarınızdaki rahatsızlıktan dolayı karın ağrısı yaşıyorsanız, yoğurdunuzun içine marul koyup sabah ve akşam aç karna yoğurdunuzu tüketerek de ağrınızdan kurtulabilirsiniz.