6 Eylül 2016 Salı

Göz enfeksiyonu ve göz damlası kullanımı

Göz için kullanılan göz damlasındaki tehlike göz için büyük tehlike arz ediyor. Göz en hassas organlarımızdan biridir ve gözümüzle ilgili pek çok sorunla karşılaşabiliriz. Göz damlasındaki tehlike hem gözün retinasına zarar verebiliyor hem de bilinçsizce ya da komşu tavsiyesiyle kullanıldığında görme kaybına varana kadar tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor.

GÖZ ENFEKSİYONUNDA DOKTOR TAVSİYESİNE DİKKAT EDİN

Gözdeki hassasiyet kişiden kişiye de değişebiliyor. Kimi insanların gözleri ufacık bir tozdan bile etkilenebilir. Tozdan gözü günlerce akan hatta enfeksiyon kapan kişilere çok sık rastlanılır. Gözün enfeksiyon kapması durumunda doktorun tavsiye ettiği ve özellikle kortizonsuz bir göz damlası kullanmak gerekiyor. Çünkü göz damlasındaki bir diğer tehlike de damlaların içinde kullanılan kortizondur. Dolayısıyla gözle ilgili bir problemde sakın siz müdahale etmeye kalkmayın, bu çok ciddi bir konudur ve sizi körlüğe kadar götürebilir.

 KULAKTAN DOLMA BİLGİLERLE HAREKET ETMEYİN

Gözde sıkça yaşanan arpacık hastalığına karşı, pek çok kişi evde deyim yerindeyse koca karı yöntemleri ile hastalığı kendi kendine tedavi etmeye kalkar. İnsanlar evde bilmedikleri kremleri, damlaları kullanırlar. Geçmediği zaman her duyduklarını, her okuduklarını yaparlar. Arpacığın mikroptan kaynaklandığını düşünenler evde soğan pişirerek gözlerine çekerler ya da arpacığa antibiyotik olması için sarımsak sürerler ki bu yöntemler göz için çok tehlikeli sonuçlar doğurabilir ve tabir yerindeyse göz için sonun başlangıcı dahi olabilir.

GÖZ SAĞLIĞINA DİKKAT EDİN

Göz sağlığı için size başta önereceğimiz şey, gözünüzde bilmediğiniz bir durumla karşılaştığınızda gözünüze hiç dokunmadan, en kısa zamanda bir göz doktoruna görünerek, doktorunuzun önerdiği tedavi yöntemi ile ilerlemeniz olacak. Onun dışında göz sağlığını korumak için bilgisayar kullanırken, kitap okurken, el işi yaparken dinlendirici takmanızı öneririz. Güneşe çıkmadan önce size uygun bir güneş gözlüğü kullanmanızı ve asla güneşe çıplak gözle bakmamanızı öneririz.

4 Eylül 2016 Pazar

Sistemik Lupus Eritematozis (SLE) nedir?

 Sistemik Lupus Eritematozis; genetik temelli ve ultraviyole ışık, ilaçlar, hormonlar, enfeksiyonlar gibi çevresel etkenlerle tetiklenebilen, vücutta pek çok sistemi tutabilen bir bağ dokusu hastalığıdır. SLE hastalığı temelinde, vücudun kendi dokularına karşı antikor üretmesiyle başlayan bir dizi karmaşık olay yer almaktadır. Sebebi kesin olarak bilinmemekle birlikte, en sık genç ve orta yaşlı kadınlarda görülür.

SLE HASTALIĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR

Halsizlik, yorgunluk, ateş, kilo kaybı gibi semptomlar hastaların %95’inde görülebilir. Bunun yanı sıra SLE hastalığı ile en sık tutulum kas ve iskelet sisteminde olup, yine hastaların %95 kadarının en önemli şikâyeti kas ve eklem ağrılarıdır. Işığa karşı yüksek hassasiyet, yüzde kelebek tarzı kırmızı döküntü, ağız içi gibi mukozal bölgelerde yaralar, deri tutulumlarında gözlenebilen belirtilerdir.
Kalpte ve akciğerlerde, organları çevreleyen zarların yaprakları arasında sıvı birikimi gözlenebilir. Bütün bu belirtilere anemi (kansızlık) de eşlik edebileceği gibi göz, gastrointestinal sistem de dâhil olmak üzere birçok sistem etkilenebilir.
Gebelikte ise lupus, böbrek hastalığı olanlarda dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Diğerlerinde ise normal seyreder.

SLE HASTALIĞININ TEDAVİSİ NASILDIR

Tedavi seçimi SLE hastalığı  seyrine ve ağırlığına göre değişiklik gösterir. Genel olarak non-steroid anti-inflamatuar ilaçlar olarak adlandırılan ağrı kesici, ateş düşürücüler ve düşük, orta doz steroidler hafif tutulumlarda yeterlidir. Bunun yanı sıra anti-malaryal ilaçlar da pek çok hastada hastalığın alevlenmesini azaltırlar.

Not: Bu makale sadece bilgilendirme amaçlıdır. Belirtilerin görülmesi halinde lütfen doktorunuza başvurunuz.

Horlama nasıl olur ve horlamanın nedenleri

Geçmişten günümüze gelen ve horlayandan çok horlayan kişinin yanında veya yakınında yatanların uykusuz geceler geçirmesine sebep olan horlamanın, nasıl meydana geldiği ve horlamanın sebepleri ile beraber yol açtığı sıkıntılar gibi farklı sorulara cevap arayacağız. Bu sorulara cevap ararken horlama ile ilgili uygulanan tedavi yöntemlerine de kısaca değineceğiz.
Horlama günümüzde sık rastlanan çok ciddi bir problemdir. Sağlığımız açısından çok önemli olumsuz etkisi bulunmaktadır. Nefes alıp vermedeki geçişlerde daralma oluşmasından meydana gelir. Bademciğin üst kısmındaki küçük dilin genizle birleştiği bölge kendiliğinden küçülür. bu olaylar üst üstüne geldiğinde nefes alıp verilmekte zorlanılır bu da titreşim yaparak horlamaya neden olur.

HORLAMA NEDEN MEYDANA GELİR

Ağız yapısı: Kabalaşmış damak, bademciğin büyük oluşu, genizlerde ciddi derece et belirmesi

Alkol kullanmak: Alkol kullanmanın birçok zararı olduğu gibi bu horlamada da etkisini göstermektedir. Alkol alıp yattığımız zaman nefesimizi tıkayıp horlamaya sebep olur.

Uykuda nefesimizin durması: Nefes duraksamasıyla beraber uykuda tıkayıcı vazife görmesinden horlama oluşur. Hava yolunuzu boğazda bulunan yapılar tıkayarak nefes alıp vermede zorluk yaşarız. Karbonhidratın artması oksijenin düşmesi kana karışır ve beynimize bir uyarı gider bu da uykudan uyanmamıza sebep olur. Horlama tüm gece devam eder.

HORLAMA VE UYKU APNESİNİN YOL AÇTIĞI SIKINTILAR

Etrafımızdaki kişileri basit bir horlamayla rahatsız edip gece boyunca uykularından mahrum bırakabiliriz. Sürekli bu horlamalar hayatımızı ve sağlığımızı ciddi boyutlarda etkilemektedir. Ve sağlığımızı bozan etken başta yüksek tansiyon gelir. Kalp ritmimizde bozukluklar, kalp yetmezliği, felç, ruhsal sıkıntılar, reflü, reflekslerimizde azalma, dikkatimizin dağılması, dikkat eksikliği gibi etkenler horlamanın vermiş olduğu sıkıntılardır.

HORLAMANIN TEDAVİSİ

Eğer horlama sorunu yaşıyorsanız ve bu yukarıda saydığımız sebepler varsa bir an önce doktora gidip genel cerrahi müdahalelerin yapılması için muayeneden geçmeliyiz unutmayınız horlama da ciddi bir sağlık problemidir. Kendi kendinize bir ağrı kesici alarak tedavisi yapılabilecek bir yöntem olmadığı için horlama sorunu olanların mutlaka doktora gidip önce horlamasının sebebini öğrenmesi ve en uygun tedavi yöntemini belirlemesi gerekiyor.

3 Eylül 2016 Cumartesi

Sağlık Bakanı Recep Akdağ doğum kontrolü ve sezaryen doğum ile ilgili konuştu

Türkiye’de yine sezaryen doğum gündeme geldi. Yine buna bağlı olarak doğum kontrolü de Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın gündemine geldi.

TÜRKİYE'DE YILLARCA YANLIŞ POLİTİKA UYGULANDI

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’de üreme sağlığı ve sezaryenle doğum oranlarının düşürülmesi ile alakalı birtakım değerlendirmelerde bulundu. Yapılması gerekenleri anlattı.
Sağlık Bakanı Recep Akdağ doğum dönemindeki bayanların sağlıklı gebeliğe motive olmaları gerektiğini, çocuklarına odaklanmaları gerektiğini ifade ederek doğum kontrolü konusunun doğum karşıtı politikaların bir ürünü olduğunu söyleyerek doğum kontrolü kavramının artık geçmişte kaldığını Türkiye’de de yıllarca yanlış bir politika olarak doğum kontrolü uygulamasının uygulandığını belirtti.
 Doğum kontrolünün toplumların yaşlanması sonucunu ve büyük finansal yük getirdiğine işaret eden Akdağ, hemen hemen bütün Avrupalı ülkelerin bu sıkıntının açmazında olduğunu dile getirdi.

DOĞUM ORANI DÜŞÜYOR

Doğum kontrolü ve nüfus planlamasının artık çöp olması gerektiğini bireylerin ne kadar çocuk yapma konusunda kendilerinin belirleyici olduğunu, karar verildikten sonra devletin de bireylere destek vereceğini ifade eden Akdağ, Türkiye’de ortalama çocuk sayısının 2.1 olduğunu belirterek Türkiye’nin de yanlış politikalarla Batılı toplumlara özendirildiğini belirtti.
Akdağ sözlerini şöyle sürdürdü.
Sezaryen Türkiye’de bir çılgınlık halini almış durumda. Özel hastanelerde yüzde 70’in üzerinde, yüzde 75’ler oranında bu yanlış uygulama yapılıyor. Biz de boş durmuyoruz. Bu hususta yeni bir eylem planımız var, dedi. Akdağ sezaryen doğumun arkasında kolaycılığın olduğunu belirtti.

Diyabet ve diyabet teşhisi

Diyabet bilindiği gibi çok büyük kısmını etkileyen risk düzeyi oldukça yüksek bir hastalıktır. Diyabet hastaları kendileri gibi diyabet hastası olmayan kimselere nispeten kalp krizi, yüksek tansiyon, felç Böbrek yetmezliği gibi hastalıklara kolayca yakalanabilirler. 
Ayrıca diyabet hastalarının iyileşme süreci diyabet hastası olmayan kişilere göre daha zor ve uzundur. vücudun tamamını etkileyen tehlikeli bir hastalıktır ve diyabet hastaları; diyabet olmayan hastalara kıyasla daha fazla kalp krizi, hipertansiyon, felç, böbrek yetmezliği, körlük, sinir hastalığı ve enfeksiyon riskine sahiptir. Diyabet hastalarında, sağlıklı bireylere kıyasla iyileşme bozukluğu da göze çarpar. 

DİYABET TEŞHİSİ

Kişinin diyabete yakalanıp yakalanmadığının kontrolü için yaygın olarak kullanılan en önemli test açlık kan şekeri testidir. Bu söz konusu testle belirli bir zaman içindeki glikoz düzeyi ölçülür. Normal bir sınır vardır. Bu sınırda olan veya bu sınırın altında değerlere sahip olan kişiler diyabetle ilgili komplikasyonları geciktirebileceği hatta önleyebileceği kabul edilir. Bu sınırın aşan ölçümlere sahip adaylarda ise riskim olduğu kabul edilir. Şeker hastalığı ile mücadele tedbirleri arasında davranış değişikliği (beslenme, egzersiz ve ilaç tedavileri) yer almaktadır.

Hastaya uygun görülen ve reçete edilen Reçete edilen tedavi seçeneğinde hastanın uygunluğu göz önünde bulundurulur. Diğer fazla  olarak uygulanan test ise, uzun bir zaman aralığında ( iki- üç ay) kan glikoz düzeylerinin değerlendirilmesi amacıyla kullanılan bir temsili gösterge olan hemoglobin A1c ( HbA1c) testidir. Bu test, doktora hastanın zaman içindeki glikoz düzeylerine ilişkin iyi bir tablo verir.

DİYABET HASTALARINDA TÜKÜRÜK BEZİ BOZUKLUĞU

Tükürük bezlerinde normalden fazla meydana gelen birkaç değişiklik diyabetle alakalı olarak gelişebilir. Daha çok sık sık ağız kuruluğu ile hastalar şikayetçi olurlar. Diğer veriler ise tükürük bezinin büyümesi ve çoğalan tükürük kanalı ile enfeksiyon riskinin artmasıdır.

2 Eylül 2016 Cuma

Dört kardeş de Tıp Fakültesinde okuyor

Aynı hayaller, aynı fakülteler, aynı ümitler. Bir aileden dört kardeşin hepsi aynı fakülte hayalini kurabilir mi? Biraz zor gelebilir ama oldu.
Hem de bu dört kız kardeş Tıp Fakültesi hayalini yaşıyorlar. Farklı zamanlarda fakültelere girseler de yıllar sonra aynı önlüğü giyecekler.

DÖRT KARDEŞ DÖRDÜ DE AYNI FAKÜLTEDE

Sevde, İrem, Tuba ve Elif dört kız kardeşler. Ortak noktaları tıp fakültesinde öğrenim görmeleri diyebiliriz.
İşin ilginci dört kardeş de aynı üniversitede eğitim görüyor. Dördü de tıp fakültesi öğrencisi. Üstelik hepsi aynı üniversitede okuyor. Kardeşlerin en büyüğü Sevde İşlek, 2010 yılında babasının mesleği olan doktorluğu seçerek Bezmialem Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandı.
Sevde tecrübeli ve diğer kardeşlerine yol gösteriyor. 6. Sınıfta okuyor. Tıp ordusuna katılmak üzere olan Sevde Işlek’ten bir yıl sonra kardeşleri Tuba ve İrem de aynı rotayı izledi. Doktorluk kariyerine adım attılar.

Gelelim en küçüğüne… Onu da balaları zor da olsa ikna etmişler ve bu yıl 18 yaşında Elif aynı üniversitenin Tıp Fakültesini kazanmış.
Dört kardeş anne babalarıyla İstanbul’da yaşıyorlar. Farklı alanlarda deneyim yapmak istiyorlar ama yine aynı yerde çalışmak istiyorlar.

1 MİLYON TL PARA HARCAYACAKLAR

Tıp okumak kolay değil. 6 yılınızı vermeniz gerekiyor. Maddi boyutu da cabası.
Bu dört kardeş 6 yıllık süreç içerisinde eğitimlerine 1 milyona TL’ye yakın bir para harcayacaklar.
Kardeşler; üniversite de dönem içindeki başarılarımızdan dolayı bize destek oldu. Sene içerisinde başarı bursu alıyoruz” diyorlar.